21 Kasım 2018 Çarşamba

Published Kasım 21, 2018 by with 0 comment

AKYAKA /SEDİR ADASI /MUĞLA




     Akyaka Orman Çadır Kampı’nın bizim için ayrı bir heyecanı vardı. İki kuzenim ve aileleri  ile sözleşerek çadır kurduk. Sevdiğiniz kişilerle çadır kampta kalmanın keyfi bir başka oluyormuş. Tavsiye ederim.



    Orman çadır kampından bahsedersek, şimdiye kadar gördüğüm en geniş alan, kapalı, açık duş alanları olan , en rahat kamp alanı. Sadece 300 tane çadır kurulmasına izinleri olduğunu söylediler ki  bin çadırın sığacağı genişlikte alana sahip ve çadırların-karavanların tüm modellerinin hepsi buraya toplanmış gibiydi..



Sezonluk kiralayan çadırcılar ve karavancılar bahçede sebze ve çiçek yetiştiriyorlardı  ve el ürünü, takı, giysi, incik, boncuk, örgü çeşitleri satıyorlardı. Görülmeli..
 Çadır veya karavan almayı düşünüyorsanız modellerini ve kullanımlarını buradan öğrenebilirsiniz. Düşünmüyorsanız da görmeye gelin derim..


Orman Kamp Alanı

İki gece kaldığımız Akyaka’da yeme içmemiz ise, hamarat kuzenlerimin bol çeşitli, muhteşem görüntülü kahvaltı sofraları
hazırlıyor olmaları, bizim güne pozitif başlamamızın en büyük sebeplerinden oldu.
 Bol sohbetli  kahvaltıları Orman kampta yaptık. Öğlen ve akşam yemekleri ise gezdiğimiz yerlerdeki balıkçı lokantalarında oldu. Güzeldi…

Sakin Şehir

Dünya 'da sayıları yavaş yavaş artan kentlerden biri olan CİTTASLOW yani
 sakin şehir den biridir AKYAKA


Akyaka Tarihi

Demir Çağ’da(M.Ö.1200-750) Orta Anadolu’nun batısında Lydia, karia, Lykia uygarlıklarının olduğu bilinmektedir.
Biz Karia uygarlığının peşinden gideceğiz. Bugünkü coğrafyada kuzeyde Söke, Aydın, Nazilli üzerinden başlayıp güneyde Dalaman Çayı’nın denize döküldüğü yerde biten yerlerin hepsi Karia olarak bilinirmiş.


Orman Kamp Alanı

     M.Ö.2000 yıllarının ortalarından itibaren Günaybatı Anadolu’da yaşayan Karia uygarlığının komşuları
Kuzey’de Lydia, güneyde Lykia uygarlıklarıdır. Karia’nın başkenti Mylasa (Milas) ,Kariya uygarlığının şehirleri ise
Stratonikeia (Eskihisar/ Yatağan ), Idyma (Akyaka/ Ula ) ,Mylasa (Milas), dır.
Karialı’ların alfabeleri Likya ve Lidya da benzerlik gösterse de aynı değildir ve henüz çözülememiştir.
      M.Ö.1150 ‘den M.Ö.545’e kadar bağımsızlıklarını korumuşlardır.M.Ö.546 yılında Harpagos komutasındaki Pers (İran)
Orduları tarafından işgal edilir.
Pers işgalinden kurtulmak için Atina metropolisinin önderliğinde Attika-Delos  deniz birliği kurulur.


Kamp'tan Denize Atlama

     M.Ö. 453-452 yıllarına ait Attika-Delos Deniz Birliğine katılım payları listesinde İdyma ismi geçmektedir.
İdyma şehri hakkında en eski belgedir.
     İdyma’da da para basılmıştır.Paranın bir yüzünde, idymain yazısı diğer yüzünde genç bir erkek başı ( Pan) vardır.
Antik Dünya Mitolojisinde, Pan çobanların tanrısıdır.
Attika-Delos Deniz Birliği M.Ö.405 yılında son bulur. İdyma bu birlikten M.Ö 440 yıllarında ayrılmıştır.



     Deniz birliğinin son bulması ile bugünkü adı Sedir adası olan ‘’Kedreai’’ Spartal’ı komutan Dysandros tarafından tahrip edilmiştir.
Bu döneme ait kaya mezarları Kozlukuyu ve İnişdibi mevkilerinde bulunmuştur. 
      M.Ö.387-334 yılları arasında  bölge tekrar Pers’lerin hakimiyetine girmiştir.
Pers’ler le arasını iyi tutan ve bağımsız kral gibi davranan Mausolos (M.Ö.377-353) Karia’nın başkentini Milas’tan Bodrum’a taşır.
           Bu dönem Büyük İskender’in (M.Ö.334 ), Persleri mağlup edip Anadolu’ya hakim olması ile son bulur.
Hellenistik dönem M.Ö.334-189 yılları arasında İdyma’da etkisini göstermiştir. Grek Kültürü ve dili hızla yayılmış ve benimsenmiştir.



    M.Ö.3.yüzyılda ise İdyma, Rodos’un karşısı anlamında ‘’Rhodeian’’ ismini almıştır.
M.Ö.200 yıllarında ise Nicagoras tarafından Rodos’a bağlanmıştır. Bu  bilgiler  Karpatos (Yunanistan’ın 12 adasından biridir) adasında bulunan yazıttan alınmıştır.  
1.yüzyılın sonlarında Roma şehirlerinden olur.
  İdyma’dan M.Ö.48 yılında J.Sezar geçerek Rodos Adasına geçmiştir.
M.Ö.41 yılında ise Mısır Kraliçesi Kleopatra ise yine buradan geçerek Efes kentine gitmiştir.
M.S. 3 yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun zayıflaması ve ikiye bölünmesi ve veba salgınları depremler  İdyma’da yaşamı zorlaştırmış ve terk edilmiştir.



    Bölgenin Bizans döneminde adı bilinmemekle beraber orman kamp alanında bir tepede apsisli duvar kalıntıları bulunan kilise kalıntıları mevcuttur. Bu kiliseden kaldığı anlaşılan haçlı ve işlemeli taşlar ve kitabe mevcuttur.
    Papaz Deresi’nin mevkide ise iki şapel ve Orta Çağ kalesi Bizans döneminin tanıklarıdır.
Ayrıca Eren Dede yatırının etrafında çok sayıda Bizans dönemi mimari kalıntıları olan taş, moloz, duvar gibi parçalar mevcuttur. Akyaka’da Eren Dede yatırı, çok saygı gösterilen ve dua etmeye gidilen yerlerden birdir.
     Anadolu, Selçuklu Sultanı Alparslan’nın 1071'de Bizans İmparatoru lV.Romen Diyojen arasında Malazgirt'e yapılan savaş dan sonra Türklerin egemeliğine geçti.



Muğla bölgesine Selçuklu döneminde Türk ve İslam topluluklarının yayla ve otlak için geldiği ve Menteşe Beyliğin’den önce yöreye Türkmen boylarının yerleştiği bilinmektedir.
     1220 ‘lı yıllarından beri devam eden Moğol istilası, Türk Topluluklarının Anadolu’ya  doğru göçe zorluyordu.
Menteş Bey’in komutasındaki Türklerde Kariya’ya bugünkü Muğla’ya yerleştiler.
1278 yılında, Bizans İmparatoru Vlll. Mikhail Palaiologos’un oğlu Andronikos, Muğla’yı büyük bir ordu ile kuşattıysa da
alamadı.



     Menteş Bey Muğla’nın içlerine kadar ilerledikçe Bizans nüfusu kıyılara veya adalara çekilmişlerdir. Menteş Bey’den
dolayı Yörenin adı “menteşe”(Muğla’nın) olmuştur. Menteş bey 1283 yılında vefat etmiştir. Türbesi Fethiye civarlarındadır.
    Bütün Türk Birliklerini bir çatı altına olması için uğraşan Osmanlı Devleti Sultanı Yıldırım Bayezit 1391 Menteş Beyliğini Osmanlı topraklarına kattı.
       Menteşe (Muğla) 1402’de çubuk savaşından sonra Timur’un hakimiyetine girmiştir.22 yıl sonra 1424 yılında Fatih Sultan Mehmet’in babası ll.Murat tarafından tekrar Osmanlı topraklarına katılmıştır.
1522’de Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u fethi için Menteşe’ye uğramıştır. Rodos’u   aldıktan sonra da Bodrum Kalesini de fethetmişlerdir(1523). Günümüzün  sınırları çizilmiştir.

   Akyaka Adı Nereden Geldi ?

Akyaka; Kızılçakçak adı ile bilinen ilçenin 1961 yılında ülkemizin genelinde yapılan isim değişikliği sırasında Kızılçakçak ismini değiştirerek Akyaka adını almıştır. 

      Gezilecek Yerlere Gelirsek

Akbük koyu

Akbük Koyu’na bir çivi dahi çakılmamalı derim . Çevre koruma alanı içinde yapılaşmaya izin verilmiyormuş. Böyle kalmalı.
Gerçekten karadan ayrı bir güzellik. Denizden apayrı bir orman görüntüsü ve sadece birkaç ev var. Bu güzelliği bozacak hiçbir eylemin içinde olmamak gerekli, gidip doğasını denizini keşfedip dönmek gerekli.




Maden İskelesi

1950’den 1965’e kadar Krom ihracatı yapılmıştır. Osmanlı döneminde ise tahıl ihraç etmek ve Mısır’dan hurma ve kumaş getirmek için kullanılmıştır.

Mimarlık ödülü

Mimar/Şair Nail Çakırhan, kendi için yaptığı ev ile Uluslararası Ağa Han mimarlık ödülünü kazanmıştır.
Ülkemizin gurur kaynaklarından biri olmuştur. Akyaka kültürü ve Nail Çakırhan’a Teşekkürler.

Azmak Nehri



Liman

Azmak nehrinde tekne gezintisi yapmak olmaz ise olmazlarındandır.
Nice canlının yaşam merkezinde olan Azmak Nehrinde ördeklere, kaplumbağalara, çeşitli balıklara rastlamak mümkün. Nehir kıyısında ki lokantalarda balık yemek keyifli, akşamları nehir etrafı Akyaka’da bulunanların
gezinti ve alışveriş yeri olmakta.

Akyaka’da Tekne Turu

Sabah 10’da başlayıp akşam 18.00’e kadar süren tekne turu;
Çınar Plajına, Laciver Koy’a, Tavşan Adası , Sedir Adası ve Su altı mağaralarının olduğu adaya götürüyor.



Bu adaların buz gibi en derin, en soğuk sularında yüzmek bana ayrıcalıklı ve şanslı olduğumu hissettirdi.
Lacivert koy gerçekten oldukça derin ve denizin rengi açık denizdeymiş gibi lacivertti. Tavşan Adasında tavşan ve keçiler gördük ve bizden yiyecek istiyorlardı. Çok tatlılardı.



Su altı mağaralarını göremedik fakat aramak keyifli idi.

Sedir Adası




Farklı , Kimler ne için 800 metre kıyı şeridine sahip bir adaya  agora, tiyatro, kilise, liman ve Apollon tapınağı yapar ve geçimini bu adadan sağlar. Bakalım kimlermiş ?
Kedreai, Kariya’nın önemli kentlerinden biridir. Bazı kaynaklar göre Karya kral aileleri yazlarını burada geçirirlermiş.



   Kedreai (Sedir Adası), Keramos Körfezi’nin (Gökova) doğusunda bir ada yerleşimidir.
Resmi kayıtlar da “Şehiroğlu” ismi kullanılmakta ise de halk arasında adı Sedir Adası  olarak bilinmektedir.



    Sedir Adasın da yerleşim ikiye ayrılmıştır. Doğu tarafında, kentin tiyatrosu, kutsal alanları, konutlar, liman ve diğer önemli sivil ve dinsel yapıları surlarla çevrili bu alan üzerindedir.
     Nekropol (mezarlık) alanı, liman ve diğer sivil yapılar ise adanın diğer tarafındadır.



Sedir Adasının da içinde olduğu topraklar eski çağda Rhodos Peraia (karşı kara) içinde bulunmaktaydı.
Adanın Ksenophon (Sokrates’in öğrencisi, Yunan filozof , yazar, tarihçi ve asker) tarafından “yarı barbar “
olarak nitelendirilen halkı Kariya kökenliydi.



M.Ö.5 yüzyılda Attika-Delos Deniz Birliğine katılmış ve ödediği vergi yarım talentti. Ksenophon’un verdiği bilgiye göre Spartalı komutan Lysandros M.Ö.405 yılında Peleponnesos savaşında Atina’yı destekleyen kente saldırmış
ve kenti ele geçirip Kedreaiları köle tüccarına satmıştır.



M.Ö.2.yüzyılın ilk çeyreğinde Roma müttefikleri ile Seleukos krallığı arasında süren savaş ve karışıklık döneminin
ardından Kariya bölgesinin büyük bölümü ve Kedreai da yeniden Rhodos’un egemenliğine girmiştir.
    M.Ö.168-167 yıllarında Roma , Bölgenin özgür olduğunu ilan etmiştir.
Kent M.Ö.129 yılında Roma’nın egemenliği altına girerek, küçük Asya’da kurulan ilk Roma eyaleti “Provincia Asia”
İçinde yer alır.



  Bizans İmparatorluğu hakimiyeti altındaki Karia Bölgesine yönelik Türk akınlarının M.S.11.yüzyılların sonlarından itibaren yoğunlaşmasının ardından, kent M.S.15.yüzyılın ilk çeyreğinden sonra kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir.
     Bugün hem anakarada hem de adalarda izlenen ayakta kalmış kalıntıların büyük çoğunluğu Bizans Dönemindendir. Düzgün kesme taştan çok sayıda kule ve sur duvarları, Apollon tapınağı ve onun yerine yapılan kilise, iyi durumda olan tiyatro ve agora görmeye değer yerler. Gidilmesi gerekir.


 Kleopatra

M.Ö.41 yılında ise Mısır Kraliçesi Kleopatra ise İdyma’dan (Akyaka)  geçerek Efes kentine gitmiştir.
Efsaneler derki ; Sedir Adasının altın sarısı kumlarını,  Mısır kraliçesi Kleopatra için sevgilisi Romalı komutan Antonius’un   Mısır’dan gemiler  ile Sedir Adasına    getirttiği şeklindedir.
   Bu romantik efsaneye Muğla Sıtkı Koçman Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü tarafından
 incelemeye alındı ve sonuç ; Mısır’dan ve Sedir Adasından alınan kumlar laboratuvar ortamında karşılaştırılır.


kumu farklı


Kumların jeolojik yapısı ve kumların yaşının karşılaştırılmaları sonucu Sedir Adası’ndaki kumun Mısır’dan gelmediği, hatta Sedir Adası’ndaki kumun Mısır’daki kumdan 500 yıl önce oluştuğu ispatlandı.
    Gerçekleri ortaya çıkaran Prof. Dr. İlkay Kuşçu ve ekip arkadaşlarına teşekkürler.

Artık Romalı komutan Antonius , Kleopatra’ya nasıl açıklayacaksa…J

Ada’nın kuzey kıyısındaki kumlar, özel biçimde oluşan kalker damlacıklarıdır. Ege ve Akdeniz’de Sedir Adası
dışında Girit Adası’nda görülür . Kumları özel güvenlik görevlileri korumaktadır ve adanın dışına çıkartılması yasaktır. 




Evliya Çelebi’de “Gökaba,Ula ilçesine bağlı bir köydür.”demiştir. Köyün ticari amaçlı bir iskelesi ve kalesi de mevcuttur demiştir.
Aynı zamanda Çelebi, Gökova’nın kalesinin körfezin sonunda ve harab bir şekilde olduğu içinde kimsenin barınmadığını

yazmıştır.


   Çelebiye göre ; Gökova iskelesi Muğla, Ula, Yerkesik, Bozöyük, menteşe, Milas ve Mısır’ın ticaret iskelesidir. İskelenin korunması amacı ile Gökova Kalesinin onarılması gerekir demiştir.




Evliya Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferine giderken Gökabad’dan ordusu ile geçtiğini yazmıştır.
Sakar yolunun çok dik olduğunu ve kendisinin bu yolu tercih etmediğini , vadi içinden Ula’ya gittiğini kaydetmiştir




KSENOFON kimdir;

 Sokratesin öğrencisi Yunan filozof, yazar, tarihçi ve asker demiştik fakat başka özellikleri de
var.  Ksenofon, uzun yıllar Anadolu’yu işgal eden Pers ordularında bulunmuş çoğunlukla İranlıların askeri

eğitim ve öğretim düzenleri ile ilgili görüşlerini yazmıştır. Bununla birlikte Pers ordularının  tüm sefer kayıtlarını tutmuştur.


sakar tepesi
Sakar yokuşunu çıkarken de inerken de seyir terasları var
Akyaka ve Gökova Körfezi manzarasının en güzelleri buradan
 çekiliyor deniyor. 




Maalesef ben duramadım .





Günün Sonu muhteşem manzarası



Kuzenlerim Oya ve Seher ve aileleri ile tadına doyamadığımız dolu dolu
üç gün geçirdik seneye başka rotalarda buluşmak dileğimle..

Biz Akyaka'ya  tekrar tekrar  gelmek istiyoruz.


                                       SİZLERE DE PATİ PATİ GEZİLER :)

       

Read More

11 Kasım 2018 Pazar

Published Kasım 11, 2018 by with 6 comments

KUZGUNCUK / İSTANBUL


     
Simitçi Tahir Sokak

     İstanbul’da Arnavut kaldırımlı sokaklarda kaybolmayı,değişik değişik dekore edilmiş kafeleri bir arada görmeyi,yemekçiler, kahveciler, kediler,tüm evlerin kapıların farklı oluşu,her yerin çiçeklerle bezenmesi , pazarın şirinliği, sebzelerin tazeliği, takıların orjinalliği , denizin manzarası, bostanı, kilise ile caminin yan yana olması ve yürürken merhaba diyen insanların bulunması içimizi ısıtan gülümsemelerin bulunduğu yer neresi derseniz:Kuzguncuk kesinlikle tek cevap.Gidilmeli sokaklarında kaybolmalı derim.



      Bizim  gezimiz sekiz dünya tatlısı arkadaşlarımla oldu; Kuzguncuk’un havasından mı suyundan mı bilmiyorum ama biz çocuklar gibi şendik, derler ya mutluyduk çok mutluyduk Avrupa Yakası'ndan getirdiğimiz stresleri bıraktık denize. Tavsiye ederim çok işe yarıyor.

En Klas Sokak

Kuzguncuk’a Nasıl Gidilir

Kuzguncuk, Beylerbeyi ile Paşalimanı arasında kalan Kuzguncuk'ta;Museviler'den Rumlar'dan Ermeniler'den Osmanlılar'dan kalan kültürel miraslar çok özenli korunmaya çalışılmış ve başarılan nadide mahallelerimizden biridir.
Ellerinize sağlık mükemmel görüntü

Gidişimiz çok kolay oldu metrobüsle 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nü geçer geçmez indik alt geçitten sahile doğru inerek Üsküdar’a giden minibüse bindik 10 dakika sonra Kuzguncuk’ta indik. Plan yaptık tarihini biraz anlatmaya başladım fakat başladığım ile kaldım, Arvavut kaldırımlı sokakları bizi aldı dağıttı kimimiz pazarda, kimimiz bostanda, kimimiz Perihan ablayı aramada, kimimiz Osmanlıdan kalan evlerin ve kapılarının peşinde, değişik konseptli yerleri keşfetme derdindeydik.

Kahveler

     Ortak karar verdiğimiz tek yer İsmet Baba Balık Restoranı idi,çok doğru tercihti, balıklarıntadından mı denize nazır oturmamız dan mı bilmiyorum ama... Biz 9 kişi  çok çok eğlendik kim kimi dinliyor, kim kimle konuşuyor belli olmayan keyifli bir yemekti.Bizden başka işletme sahibinin neşeli grubumuza çay peşinden kahve ikram etmesi bize günün süprizi oldu.Teşekkür ederiz.


 Fiyatları da makul ölçüde olan balıkçıya tekrar gitme kararı alındı.

Balıkçının Çok Özel Müşterisi Var

    
Yemekten sonra tekrar sokaklara döndük.Kurşunlu Cami, Ermeni Kilisesi derken Tarihi Ekmek Fırın'dan Kuzguncuk mantarı ve siyez ekmeği aldık. Paşalimanın'da Fethi Ahmet Paşa yalısını ve korusunu bulmak için yola düştük denize,  korudan  bakmak resim çekmek ,çektirmek ayrı bir keyifti.Geçtiğimiz kafelere kahvaltıya gelelim dedik .Saat 16.00 olmuştu.
    İş çıkışı trafiğine kalmamak için istemeye istemeye Kuzguncuk'tan ayrıldık.  
Kesinlikle tekrar tekrar geleceğiz…
Güzellik


        Arkadaşlarımla geçirdiğim güzel  günü anlattıktan sonra Kuzguncuk’ta yüzyıllardır neler olmuş kimler gelmiş geçmiş, kimler kalıcı olmuş öğrenelim:

Perihan Abla Sokak

Kuzguncuk Adı Nereden Geldi

     Nereden başlamalı derken Kuzguncuk adı nereden geldiğine dair üç rivayet var.




     İlk görüş; M.S. (565-578) Bizans İmparatoru 2.Justions’un yaptırmış olduğu çatısı altın yaldızlı kiremitle kaplı bir kiliseden geldiği söyleniyor. ”Altın Kiremit” anlamına gelen ismi “Hrisokermos” denirdi.
  İkinci görüş ise; Eskiden “Kosinitza” adıyla anılan semtin, bu adın zamanla değişerek “Kuzguncuk” olduğu şeklindedir.

Üçüncü görüş ise Evliya Çelebiye aittir. Fatih Sultan Mehmet zamanında buraya yerleşmiş olan “Kuzgun Baba” adlı veliden gelmektedir.


        Fatih Sultan Mehmet zamanında İspanya’dan kovulan Yahudilerin Kuzguncuk’a yerleştirildiği Musevilerin, İstanbul’un Asya bölgesindeki ilk yerleşim bölgesi Kuzguncuk’tur.  17.yy’ da  yazılı kaynaklarda Kuzguncuk’un Musevi köyü olarak adı geçer.


       Kuzguncuk’un Avrupa Musevileri tarafından “Kutsal topraklara varmadan önceki son durak” olarak kabul edildiği ve herhangi bir nedenle vaat edilmiş topraklara gidemeyenlerin hiç değil ise Kuzguncuk’a yerleşip orada ölmeyi gömülmeyi vasiyet ettikleri bilinir. Kuzguncuk’ta geniş bir Musevi mezarlığı bulunur.

    17.yy ‘dan beri Kuzguncuk’ta Musevilerden başka Rumların, daha sonra ise 18.yy’da Ermenilerin yerleşmeye başlamıştır. Ürayanizade mescidi yapıldıktan sonra Müslümanlar daha fazla  yerleşmiş ve 19.yy ‘da her sokaktan ayrı dinlere, ayrı dillere, ayrı ibadethanelere sahip çok sesliliğin sesleri duyulur.

      Duyulan çok seslik hala sokaklarda hissediliyor. Cami ile kilisenin ve Sinagogun yan yana oluşu insanların sakinliği , doğallığı, kedilerin rahat rahat uyumalarından da farklılık  olduğunu hissediyorsunuz.

     1865-1866'da çıkan büyük yangın Kuzguncuk'ta büyük tahribatta neden olsa da toparlanmaları
uzun sürmez ,günümüze kadar gelen sıra evler, iki ile dört kat arasında değişmektedir. Bu yapılar ya tamamı ile kagir (taşıyıcı duvarları taş,tuğla, beton gibi malzemelerden yapılmış yapılardır.) ya da kagir zemin kat üzerinde yükselen ahşap üst katlardan oluşmaktadır.


   Gezilecek yerleri aramadan sormadan soruşturmadan karşınıza çıkıyorlar.

Üryanizade Camii

1860 yılında ll.Abdülhamid’in Şeyhülislamlardan Üryanizade Ahmet Esat Efendi tarafından yaptırılmıştır.Tarzının en güzel örnekleri arasında sayılan saçaklı minaresi ile ünlüdür. Aynı zamanda da şirin bir yalıya benzeyen görüntüsü ile de dikkat çekicidir.

    Beth Yaakov Sinagogu


Kuzguncuk Musevi Cemaati Vakfı bünyesinde bulunan iki Sinagog’tan büyük olanıdır. Merkez Sinagog ya da Aşağı Sinagog da denir.
      İnşa tarihi tam belli değildir fakat 1862 yılında tamir için Osmanlı Sultanı tarafından bir '' izin fermanı'' yazıldığından daha eski tarihlerde yapıldığını düşünülür. Tavanın’da Tevrat’tan esinlenerek yapılmış resimler bulunan Sinagog cuma ve cumartesi açık olup cemaat üyelerinin düğün ve cenaze merasimlerine hizmet vermektedir.
    Geniş havuzlu bahçesi ve yeşillikler içinde görünümü güzeldir.
Musevi Cemaati yönetim kurulu tarafından her ramazan ayında iftar yemeği organize ederler. Hahambaşı, ilçe kaymakamı, emniyet  mensupları , Kuzguncuk milletvekilleri ,esnafın … iştirakleri ile ramazan ayında birlikte olmanın güzelliklerini yansıtırlar.

Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi

Burasıda kapalıydı.

Kuzguncuk iskelesinin karşısında bulunan Kilise, ilk ahşap kilise Patrik Ispepanos ll. zamanında inşa edilmiştir.
1861 yılında onarım görmüş, Boğas Ağa Şalcıyan tarafından yeniden inşa edilmiştir.
        Mihrabın önünde yer alan ceviz ağacından yapılma tırabzanların üstünde bulunan çiçek ve yaprak bezemeleri dönemin saray kerestelerinin tedarikçisi Kalust Ağa Kemhacyan tarafından yaptırılmıştır. Mirhabın arka kısmında çift katlı ve kubbeli bir çan kulesi vardır. Kilise’nin iç kısmına 1967’de  bezemeler eklenmiştir.  Avluda ise 1910 tarihli çeşme bulunur. Kilise 2005 yılında bir onarım görmüş ve Patrik Mesrob  ll. tarafından kutsanarak tekrar ibadete açılmıştır.

Kuzguncuk Camii



1952 yılında inşa edilen Kuzguncuk cami, papazın izni ile Surp Krikor Lusaroviç Ermeni Kilisesi'nin bahçesine yapılmıştır.
  İnşattın da birçok gayrimüslim çalışmış ve Papazda cami inşattın da kullanılmak üzere,  o zamanın parası ile 500 tl Yardımda bulunmuştur. Caminin ve kilisenin kubbelleri eşittir.Bu da hoşgörünün bir simgesidir.

       Rum Ortodoks Kilisesi Ayios Panteleimon

Çan Kulesi


İcadiye Caddesi üzerindeki çan kulesi ile dikkat çeken kilise, 1872 yılında Nikola Ziko tarafından tasarlanmış yapılmış, 1892 yılında ibadete açılmış. Kilisenin çan kulesi ise 1911 yılında ilave edilmiş.


    Sadece Pazar günleri açıkmış.

Kuzguncuk Bostanı


Bostan 16 bin 445 m2 alanda. İlk tapusu Sultan Reşat döneminden kalmış. En son Rum İspiro  Şore’de çıkar tapu 1977’de tapu,Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne geçmiş. Bostanın sahibi İspiro  Şore’nın oğlu İlya’dan dolayı İlya’nın bostanı olarak da adı geçer.

Kuzguncuk'ta oturuyorsanız burada bahçe yapabilirsiniz

Bostan'da çocuklar için oyun alanları büyükler için dinlenme alanları var.
İstanbul'un sayılı bostanların'dan biri olan Kuzguncuk bostanın da vakit geçirmek keyifli idi.
Kim bilir ekip biçmek bir şeylerin yetiştiğini görmek herhalde paha biçilmez bir değer de olmalı.
Aynı zamanda Bostan'da hafta içi iki gün eskilerden film gösterimleri oluyor.Taburesi olan herkesi çağırıyorlar.Bunların detaylarına Facebookta Kuzguncuk Belediyesi sayfasına bakabilirsiniz.

Fethi Ahmet Paşa Yalısı

      Paşalimanın karşısından koru’ya doğru gidersek Fetih Ahmet Paşa yalısını görebiliriz. ll.Mahmut ve Sultan Abdülmecit dönemlerinde önemli devlet görevlerinde bulunan Fethi Ahmet Paşa aynı zamanda ,Sultan Abdülmecid’in ablası Atiye Sultan ile evli olan Fethi Ahmet Paşa haremlik ve Selamlık tan oluşan yalıyı 1840 yılında inşa ettirmiştir. Yalı’nın iç dekorasyonuna  çok özen gösteren Paşa Sultan Abdülmecid'in de dikkatini çekince ,Dolmabahçe Sarayının iç dekorasyonun düzenlemek Fethi Ahmet Paşa’ya kalmıştır...

            Osmanlı mimarisini yansıtan ahşap yalı Fethi Ahmet Paşa’nın ölümü ile önce damadı Sait Paşa’nın torun  Şevket Mocan’a,  sonrasında onun kızlarına kalmış. Günümüzde ise korusu ile birlikte belediye tarafından kamulaştırılan mekan, halka açık şekilde belediye işletmesi olarak hizmet veriyor. İ.B.B Fethi Ahmet Paşa Sosyal Tesisleri olarak.

Fethi Ahmet Paşa Korusuna Çıkarken

 Gidilmeli, denize karşı oturup çay içmeli.

Koru Yolu

Biz Çarşamba günü gittiğimiz için belki de İstanbul’un en küçük pazarına denk geldik. Süperdi, doğal sebzeler ile dolu tezgahlar ve kadınların yaptığı değişik değişik takılar, almadan sohbet edilmeden geçilemedi. Değerdi…
Gördüğünüz Kadar Pazar

   Kuzguncuk Yazmaları ; Yazmaların kökeni olan kumaş baskı işlerini de ilk kez buraya yerleşen Ermenilerden tüm İstanbul’a yayılmış olduğu söyleniyor.


ONNİK USTA; Dünyanın en ünlü ud yapımcısı sayılan Onnik Usta’nın da Kuzguncuk'ta yaşamış.

AYAZMA GÜNÜ; 27 Temmuz’da Kuzguncuk’ta Ayazma günü kutlanıyor.
Ayazma Günü; Ortodoks Hıristiyanlarınca kutsal sayılan kaynak veya pınarlara verilen isim. Kutsal Su , Kutsal Pınar
Rahmetli Can Yücel ve Nazım Hikmet’in Kuzguncuk’ta zaman geçirmeyi severlermiş.



          Yolları Kuzguncuk’a düşenler den bazıları Uğur Yücel, Heykeltıraş Kuzgun Acar, Ressam Acar Başkurt ve Türkiye’nin Sevdiği diziler buralarda çekildi. Perihan Abla ve Ekmek Teknesi.  Marko Paşa’nın mezarı Kuzguncukta imiş gidemedik vakit kalmadı.


Tekrar tekrar gelmek için bahanemiz oldu.


Marko Paşa kimdir,Rum asıllı Osmanlı Doktorudur.1861’de Sultan Abdülaziz Marko Paşa’yı Hekimbaşı yaptı.1871’de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Nazırlığına atandı.
         ll.Abdülhamit döneminde, Kırımlı Aziz Bey’le Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin (Türkiye Kızılay Derneği) kurucu üyelerinden oldu.
          Marko Paşa çok sabırlı hastalarını uzun uzun dinleyip tıbbı yönden yardımcı olmak için uğraşırken ünlenmiştir. Marko Paşa’nın bu ünü halk arasında iyice yayılınca , yakınmayı dinleyecek olmadığı vurgulamak için söylenen “anlat derdini Marko Paşa’ya” deyimi ortaya çıktı.
Halkın şikayetlerinin çoğunun ağır ve hantal bürokrasi yüzünden sonuçsuz kalması, Marko Paşa’nın imajını zedelemiştir. Ve “dert dinler, ama derde deva olmaz” denirmiş.
      Marko Paşa, 1888 tarihinde Burgaz adasında 74 yaşında ölmüş, Kuzguncuk’ta gömülmüştür.
       

             Çektiğim kapı resimlerini paylaşmak istiyorum beni en çok onlar etkilediler...



**** 1930 'lu yıllara kadar Dünya Hahambaşının Kuzguncuk'tan seçilirmiş.


İstanbul'un en önemli ve en büyük Musevi mezarlığı kuzguncukta idi.


Kuzguncuk'ta ulaşımın ve ticaretin gelişmesinde 19.yy'nın ikinci yarısında özellikle
 Şirket-i Hayriye  vapurlarının uğramasının önemli etkisi
olmuştur.


1914'te Kuzguncuk'ta 70 Müslüman, 250 Rum, tepede İcadiye'de kiler de dahil 
1600 Ermeni, 400 Yahudi, 4 yabancı uyruklu hane tespit edilmiştir.


1933'te ise başta Yahudiler ,sonra Rum, Türk ve Ermeni olmak üzere
580 hane ve 4000 nüfus vardı.

Değişik kapıların resimleri çekilmeli
ve kaç değişik kapı bulduk
 sayılmalı.

1994 itibariyle kuzguncuk nüfusu 4000 kadardır.
Azınlık nüfus yok denecek kadar azdır.

Ana Caddesi İcadiyedir. Kafeler, yemekçiler , pastaneler, kahveciler
yemek yemeyi sevenlerin mola yerleri

Tarihi Kuzguncuk Fırının 'dan Kuzguncuk mantarı-bir tatlı çeşidi-ve Siyez ekmeği alınmalı
ve eve getirmeden yenmeli.

Nail Kitapevin'nin Üst katında kitaplara dokunulmalı,
vakit varsa okunmalı.


Simitçi Tahir sokak'ta resim çekmeli ve çektirmeli.


Üryaniza'de sokak'ta da resim çekmeye ve çektirmeye
 devam edilmeli

Deniz kıyısındaki
antikacıya bir şeyler sormalı.

Perihan Abla sokak'ta,Perihan ablanın evini bulmalı
Şevket nerede dururdu .Tartışmalı

Maalesef kapalıydı


İsmet Baba Balıkçısı balık yenmeli derim...

Gezerken de yazarken de müthiş keyif aldığım bir yer oldu.

SİZLERE DE PATİ PATİ GEZİLER :)












   
    
      







   



      

     



   

      



   




     
       

   

      

Read More