Bergama Antik Kenti'ne gitmeden önce kendimize kalacak yer
ayarladık. İzmir’in Dikili ilçesinin Bademli mevkide denize sıfır olan, Deniz Kampta çadırımızı kurduk. Araştırarak
gittiğimiz Deniz Çadır Kamp Alanı, tüm övgüleri hak ediyor. Emekli öğretmelerin
işlettiği kampta, buzdolabı, mangal, masa her çadır için vardı ve en güzeli
zeytin ağaçlarının arasına hamak kurulmasıydı.. Sadece internet bağlanamamıştı.Ama ona gerek bile duymadık.
Dikili Bademli
mevkide iki gün kalmayı planlamıştık, kaldığımız ortamın güzelliklerine
doymadık ve Dikili limanından kalkan tekneler ile Beş Ada turu yaptık; Berrak
sularda yüzmek, adaların güzellikleri bizi mest etti.
Bademli köyünden bahsetmek istiyorum; tertemiz sakin
sokaklar, ağaçlar altında sokak lokantaları, müşteriyi kazıklamayan esnaflar ve
evlerin çiçekler içindeki görüntüsü gidip görülmeye değer.
Neler yedik
içtik derseniz Bademli köyünde köfte yedik birde oranın meşhur içeceği olan koruk
suyunu içtik. Denenmeli.
Tarçınlı leblebiyi ilk defa duydum ve yedim. Vazgeçilmez
lezzetlerden.
Bergama Antik kentini gezdikten sonra Bademliye giderken “Gelin-Görümce”
ismindeki çadırda “Çığırtma “ yedik odun ateşinde pişirilen , yörede yetişen
patlıcan ve bol zeytinyağıyla yapılan yöresel bir yemek.Kendi yaptıkları mayalı ekmekleriyle birlikte yedik ellerine sağlık. Gelin-Görümcede iş birliği çok iyiydi,
sohbetleri, ikramları nefisti. Bir daha gitmek dileğimle.
Kampa tanıştığımız
muhteşem bir aileden bahsetmeden geçmek istemiyorum Didem Hanım ve eşi Ahmet Bey’den tanıdığımız diğer ailelerden çok farklı özellikleri vardı.
Üç yıl önce Didem Hanım eşi Ahmet Bey'e tek böbreğini vermiş.Çekilen onca hastalıkları, stresi, sabrı
gülerek anlatmaları çok hoştu.Aralarındaki büyük sevgi, güven, saygıya bağladık bunu. Bizlere
hayatınızdaki sevdiklerimizle bolca vakit geçirmeyi öğrettiler.İyi ki de tanımışız...
Didem
hanımın hazırladığı ve bizi de davet ettiği kahvaltı ve akşam yemekleri de muhteşem
lezzetteydi.
Kasımın 15 i olmasına rağmen tüm sahilleri, ören yerlerini, ülkemizin
, doğal güzelliklerini araba,çadır ve bisikletle gezmeleri bizi de çok motive
ediyor. Tanıştığımıza çok memnun
olduğumuz Şenol ailesi ile ömür boyu görüşmek dileğiyle. Teşekkürler
Bergama’nın
isminin nereden geldiğine bakacak olursak.
Antik metinlerde
Pergamon ya da Pergamons olarak geçen kentin adı,Anadolu’da çok eski zamanlarda
kullanılan mahalli bir dil den gelen ”Kale” yada “Müstahken Mevki “
anlamına
Bergama Tarihi
İzmirin kuzeyinde, Bakırçay Havzasın’da yer alan Bergama, uygarlık
tarihinin en önemli yerleşim alanlarından
biri olup Antik Pergamon kenti üzerine kurulmuştur.
Bergama, sahip
olduğu arkeolojik değerleri ve kentsel sit alanları ile 22 Haziran 2014 yılında
“Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı”
olarak, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren dünyanın 999’uncu,Türkiye'nin ise
13’üncü mirası olarak tescil edilmiştir.
Bergama’nın
sahip olduğu birçok kültürel değerleri vardır. Bunlar dan biri PARŞÖMEN kağıdı.
Parşömen; Üzerine yazı yazmak için hazırlanmış hayvan derisidir.
Parşömen; Üzerine yazı yazmak için hazırlanmış hayvan derisidir.
Pergamon kralı
ll.Eumenes (M.Ö. 197-159) Pergamon’da bir kütüphane kurmak istiyordu. Mısır
Hükümdarı Epiphane (M.Ö.205-181) Papirüs ihracını yasakladığından, Pergamon’lar
papirüs yerine kullanılabilecekleri parşömen yapım metodunu geliştirdiler ve
ünlü kütüphane keçi derisine yazılmış kitaplar ile kuruldu.
Bergama’nın
kültürel değerleri gerçekten çok fazla ve çok değerli Bergama, kentinin
sokaklarında ve ören yerinde gezmek, görmek, dokunmak nasıl keyif verdiyse
yazmak için araştırma yaparken de bilmediğim birçok bilgi öğrendim çok çok keyif aldım.
Arkeolojik kazılar sırasında ele geçen
seramik buluntulardan Bergama’nın kurulmuş olduğu yerde küçük bir Arkaik (M.Ö.
800-500 yılları arasında) yerleşmenin olduğu anlaşılmıştır.
Pergamon’u , ilk
yıllarda kimin kurduğu belli değildir, fakat iki görüş vardır. Birincisi; Lidya’lı
gezgin ve coğrafyacı olan
Pausanios, Yunasitan’dan Mısıra kadar yaptığı seyahatları
yazdığı “Yunanistan’nın Tasviri” kitabında Bergama’nın
İkinci
görüş ise Bergama ile ilgili en kesin kabul edilen bilgi, M.Ö 400-399 yılları
arasında Yunan Filozof Sokrates’in öğrencisi olan Ksenophon’un yazdığı
“Onbinlerin dönüşü” kabul edilir.
Ayrıca
Bergama’nın bir sure Pers Kralı adına Eretria’lı Gongylos’un yönetmiş olduğu bildirilmektedir.
Pergamon,antik Mysia bölgesinde yer alan klasik çağ(M.Ö.5 yy
ile 4.yıl) sonuna kadar küçük bir kale kentiydi.
Büyük
İskenderin M.Ö 334 yılında doğu seferine çıkmasıyla Perslerin 200 yıllık saltanatı
son bulmuştur.
Pergamon da Makedonya krallığının hakimiyeti altına
girmiştir.B.İskenderin 33 yaşında ölümü ile İmparator toprakları
B.İskenderin
komutanı olan Lysimakhos savaş gideri olarak 9000 talenti ( Altın veya Gümüş
para birimi) Pergamonun Komutanı Philetairos’a emanet bırakmış olduğundan daha
4.yy’da kuvvetli duvarlarla sağlam bir biçimde korunduğu anlaşılmaktadır.
Lysimakhos ölünce Philetairos,parayı
kendisin de tutarak Bergama krallığını kurdu.Bergama krallığı 150 yıl boyunca
Philetairos
(M.Ö.283-263) krallığını,Marmara kıyılarına kadar genişletti.
Philetairos’un yeğeni l.Eumenes (M.Ö.263-241) eldeki
toprakları korudu ise de Galatalara karşı haraç ödemek zorunda kaldı.
l.Eumenes’in oğlu
l.Attalos (M.Ö.241-197) Galatalara karşı başarı ile savaştı ve kral unvanını
kullanmaya başladı.
Attalos, kültür
ve sanata meraklı idi Kentin ilk güzel yapıları onun zamanında inşa edildi.
Kent bir krallığın başkenti olup zenginleşince,yeni yapılar
ile büyümeye ve akropolisin yamaçlarına yayılmaya başladı. Kentin yapıları
teraslar üzerindeydi.Böylece yapılar birbirinin görünümünü engellemiyor.Kentin
planı araziye uydurulmuştu ve dönemin mükemmel kent planlama örneklerinden
biriydi.
ll.Eumenes (M.Ö 197-159)
Roma ile kurduğu yakın ilişkilerle Bergama Krallığı’nı Hellenistik Dönem’in en
güçlü devletlerinden biri haline getirdi.Dönem boyunca Bergama,Antik dünyanın
başta gelen kültür merkezleri arasında yer alıyordu.Kenti çok zengin bir
kütüphanesi vardı.
Akropoldeki en
önemli ve en zengin yapılar ll.Eumenes zamanında inşa ettirildi.ll.Eumenes’in
Attina kentinin
Akropolünü örnek alarak Pergama’yı Hellen Dünyasının en
güzel kentleri düzeyine ulaştırıldı.
Pergamonlu mimarlar
yaratıcıydı.Teraslar ile stoalar birbirine bağlantılı kullandılar. Böylece çok
katlı stoalar inşa edildi.
Çok katlı stoaların alt katı alttaki caddeye üst katı başka
bir yönde üstteki caddeye bakabiliyordu.Bunun en güzel örneklerinden biri
Tiyatronun önündeki stoadır.
ll.Eumenes’i
kardeşi ll.Attalos (M.Ö.159-138 ) ve onun da oğlu lll.Attalos (M.Ö 138-133)
izledi.
lll.Attalos Pergamon Krallığını ölümünden sonra Roma
İmparatorluğuna bağışladı.
Pergamon,Roma
İmparatorluğu’nun Asya Eyaletinin başkenti olmuştur ve ona Neocore,yani
“Mabetler Muhafızı”
Pergamon’da tüm
Roma gibi dört yüzyıllık bir barış ve refah dönemine girmiştir.
M.S.3.yy’da itibaren Roma İmparatorluğu’nun güç kaybetmeye
başlaması ve M.S 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun
Pergamon, Hıristiyanlık
Dönemin’de bir piskoposluk merkezi idi ve yedi apokalyptik (Batı’nın
batıl inancına göre, Tanrı kıyametin kopacağını 7 kiliseye haber verir.
Tanrı’nın melek göndereceği kiliseler Efes, İzmir, Bergama, Salihli, Alaşehir,
Denizli, Akhisar kiliseleridir) kiliseden biri burada bulunuyordu.7
kilise Hıristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul görür ve yedisi de
Türkiye’dedir.
Bizans Çağında kent, yeni bir surla çevrilir ve yapımında
Hellenistik ve Roma kalıntılarındaki taş bloklar, heykeller ve kabartmalar
kullanılır.
M.S. 716’da bir
süre Araplar tarafından işgal edildi.
1300 yılların başında Bergama’da Menteşoğulları ile birlikte
Türk Dönemi başlamıştır. Menteşoğullarını Karesi Beyliği takip etmiş,1333
yılında kentin sultanı Yahşi bey olmuştur.
1345 yılında Orhan
Bey tarafından kent,Karesi Beyliğinden Osmanlı yönetimine geçmiştir.
1402 yılında Ankara savaşı ile Timur’un Yıldırım Beyazıt’ı
yenmesiyle başlayan Anadolu’daki Moğol hakimiyetine Bergama’da dahil olmuştur.
1425 yılında
ll.Murat Döneminde Bergama tekrar Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. Bergama
kalesi yerleşim yeri olmaktan çıkmış, yeni yerleşim olarak kalenin etekleri ve
düzlük alanlar tercih edilmiştir.
Türk Döneminde, kentte Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer
yabancı gruplardan oluşmakta idi. Bu nüfusa Balkanlardan gelen Türk göçmen
grupları dahil oldu. Göçmenler Bergama çevresindeki köylere yerleştiler.
Bize bırakılan
miraslara geçmeden önce, her zaman ANADOLU UYGARLIKLARI kitabından
yararlandığım
ORD.PROF.DR Ekrem Akurgal’dan Bergama Akropolü sosyal
yaşantısı için yazdığı yazı beni o dönemlere götürdü paylaşmak istedim.
Bergama
Akropolü Hellenistik Dönemin dünya görüşüne uygun olarak sosyal ve kültürel
hareketlerin geliştirildiği yerdi.
Atina Akropolü’n dinsel ve kutsal karakterine karşın Bergama
tepesi, daha çok halk toplantılarının ve gezintilerin yapıldığı, günlük
yaşantının geçtiği, devlet ve ticaret işlerinin görüldüğü, spor hareketlerinin
düzenlendiği alan ve yapılardan oluşuyordu.
Her ne
kadar kutsal yapılar ön planda geliyorsa da, onların dinsel anlamı
şekilcilikten ibaret kalıyordu. Zeus Sunağı tapınılan bir yapı olmaktan çok,
başarılı savaşların simgesi ve krallığın bir çeşit zafer anıtıdır.
Üç bir yanında yer alan stoaların büyüklüğü yanında, küçük
bir yapı durumuna düşmüş olan Athena Tapınağı da dinsel amaçların ikinci plana
atılışını kanıtlamaktadır. Halkı sıcaktan ve soğuktan koruyan geniş stoalar ve
bol gölgeli alanlar gezme, oturma, konuşma, seyretme ve iş görüşme yerleri
olarak büyük bir gereksinimini karşılıyordu.
Bu sebepten onlara daha çok önem veriliyordu. Dionysos, Asklepios, Hera, agora ve gymnasion
tapınakları
gibi küçük yapılar da birinci planda kutsal anıtlar olmaktan
uzaktılar. Bunların yanısıra Dionysos Tapınağı ile agora ve Gymnasium
tapınakları dini törenlerin gerektirdiği yapılırdı.
Hellenistik Dönem’de din, az okumuşların bir uğraşıydı ve bu topluluk özellikle tanrı kadın Demeter’e (Bereket, tarım ve evlilik tanrıçası olan Demeter, buğday başakları taşıyan, başı kapalı bir kadın olarak betimlenmiştir.) bağlı idi.
Hellenistik Dönem’de din, az okumuşların bir uğraşıydı ve bu topluluk özellikle tanrı kadın Demeter’e (Bereket, tarım ve evlilik tanrıçası olan Demeter, buğday başakları taşıyan, başı kapalı bir kadın olarak betimlenmiştir.) bağlı idi.
Böylece akropolün
en önemli yapılarının sosyal ve kültürel işleve sahip anıtsal eserler olduğu
görünmektedir.
Büyük tiyatroda yalnız klasik dramalar ve Hellenistik
Dönem’in halk komedileri oynanmıyor, burada düşünürler ve şairler eserlerini
sunuyorlardı. Bilim, tiyatronun üstündeki kütüphanede geliştiriliyor, bütün bu
hareketleri düzenliyen krallarda kütüphanenin hemen arkasındaki sarayda
oturuyorlardı.
Akropolün tüm
yapıları topografik konum nedeni ile kent yolunun gerektirdiği zorunluk sonucu,
güneyden kuzeye doğru sıralanmıştır, ancak onların ana cepheleri uzaktan
görülmeleri amacı ile düzenlendiğinden, batıya dönüktür.
Agora, Zeus Sunağı, Athena Temenosu, saraylar, tiyatro ve
eskiden Trajan Temenosu’nda yer aldığı şüpesiz olan Hellenistik kökenli yapı, aynı yöne, ovaya bakıyorlardı. Zeus
Sunağı her yandan görülme düşüncesiyle kolonadlarla çevrilmemiş, agora ile
Athena Temenosu’nun da ovaya bakan yönleri açık bırakılmıştır.
Bergama’daki Arkeolojik Kazılar Alman mühendis Carl Humann’ın Heroon ile Yukarı Agora
arasındaki Bizans duvarının içinde Zeus Sunağı’nın yüksek kabarmalarının
bulunması sonucunda Bergama’da Arkeolojik kazılar başladı.
İlk önce ;1878-1886 arasında Carl Humann, Alexander Conze ve
R.Bohn tarından yürütülerek Yukarı kent ortaya çıkarıldı.
İkinci dönem kazılarda;1900-1913 yılları arasında
W.Dörpfeld, H.Hepding ve p.Schatzmann yöneterek Orta ve Aşağı kenti ortaya
çıkardı.
Üçüncüsü ise; 1927-1936 yılları arasında Theodor Wiegand
gerçekleştirerek Arsenalleri, Heroonu, Kızıl Avluyu ve Asklepieionu ortaya
çıkardı.
Dördüncü dönem ise 1957-1972 yılları arasında Erich Boehringer
ve Wolfgang Radt tarafından başarı ile yürütülmüştür. Halen devam eden kazı
çalışmaları
Alman Arkeoloji Enstitüsü
Müdürü ve Bergama Kazı Başkanı Prof.
Dr. Felix PİRSON başkanlığında yürütülmektedir.
ARKEOLOJİ MÜZESİ; Türkiye’nin ilk kazı müzesi
Bergama’da kurulmuştur.
BU Muhteşem
Uygarlıklardan bize kalanları gezelim derim artık.
AKROPOL
Kalede tespit edilen en eski yerleşim yerleri M.Ö 7.-6. Yüzyıllara
tarihlenmektedir. Kent, başından beri iki ana kısımdan oluşan bir yapılar
bütünü idi.
Athena tapınağı, yukarı
kentin en eski tapınağıdır. Pergamon’un kent surları, en geniş dönemine
ll.Eumenes zamanında ulaşmıştır. ll.Eumenes Devrinin en önemli yapıları
arasında Galataları mağlup edilmesi anısına inşa edilen Zeus Sunağı, Athena
Tapınağı’nın anıtsal kapısı ve onu çevreleyen stoaları,200.000 kitap rulosunun
muhafaza edildiği kütüphanesi, büyük
saray ve kent surları yer alır. Bu dönemde daha önce inşa edilmiş olan Athena
tapınağı ile 10 bin kişilik antik çağın en dik tiyatrosu korunmuştur. Tiyatro
terasının kuzey ucunda alan Dionysos Tapınağı güney tarafında ise yukarı agora
yer almaktaydı.
Yukarı şehir
daha çok kral aileleri , aydınlar, komutanların ikamet ettiği merkezdi.
Kentin orta kısmında ise kuzeyden güneye doğru Hera ve
Demeter kutsal alanları, Asklepios Tapınağı,
gmnasionlar ve kent çeşmesi yer almaktaydı.
BERGAMA
TİYATROSU
Tiyatro bir yamaç üzerinde yükselen etkileyici profili ile
Hellenistik Dönem’in en güzel mimarı eserlerinden biridir.
Bütün akropol yapılarının bu eser çerçevesinde yer alması,onun
görkemliliğinin ve çekiciliğini bir kat daha arttıyor.
TRAİAN TAPINAĞI
İmparator Train’a (98-117) yapılmış olan mabet, Bergama
Akropol’ün en yukardaki terasında bulunmaktadır.
Roma Dönemi Mabedidir. Bergama’da 1879-1880 yıllarında
yapılan kazılarda, mabedin avlusu ile doğu, batı galerilerinin bir kısmı açığa
çıkartılmıştır.
1885 yılında yapılan kazıda ise kuzey, doğu ve batı
galerilerinin dar cephelerindeki binalar bulunmuştur.
HEROON
Bergama’da özellikle l.Attalos ve ll.Eumenes krallara
gösterilen saygı ve tanrılara yaklaştığı inancı ile yapılan
Yapıdır.
ATHENA KUTSAL
ALANI
Tiyatro terasının üstündedir. Günümüz’de yalnızca temelleri
kalan Bergama’nın en eski tapınağıdır.
Tapınak, Zeus ve kent tanrıçası Athena’ya adanmıştır. Sütun
galerileri ve giriş yapısı ll.Eumenes döneminde kralın
KÜTÜPHANE
ll.Eumenes tarafından Hellenistik dönemde
yaptırılmıştır.1880 kazılarında ortaya çıkarılan kütüphane, Athena kutsal
alanındaki kuzey galerisinin 1.katından girilen ve yan yan
dizilmiş 3 odadan oluşuyordu. Büyük odaya, Raflar kitapları nemden korumak için
50 cm boşluk bırakılarak yerleştirilmişti. Salon, tavana yakın olarak açılmış
pencerelerden ışık alıyor, diğer odalar ise depo olarak kullanılıyordu.
Eski yazarlarca Bergama Kütüphanesinde 200.000 cilt
bulunduğu yazılır.
Pergamon, M.Ö.133’de Roma egemenliğine geçtiğinde Antonius
tarafından, Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya armağan edilmiştir.
SARAYLAR
Üst kentte, Athena Tapınağı ve Kütüphaneyi çeviren galerinin
doğusundaki saraylar, sade yapılardır.
ARSENALLER(Askeri malzeme depoları )
Yukarı kentin kuzey kenarında , birbirine paralel beş uzun
yapıdır. Depolar dizilişleri ile savunma duvarları oluştururlar.
l.Eumenes döneminde başlanmış, ll.Eumenes zamanında
tamamlanmıştır.
SU YOLLARI
Hellenistik su yolları M.Ö ll.-lll.yüzyılda yapılmıştır. Tek
kol olarak başlar üç kol halinde devam eder.50-75 cm uzunluğunda toprak künk ten
oluşmaktadır.
TRAIANEUM
Akropolün en üst kısmına yapılan tapınak için öncellikle
güçlü alt taşıyıcı sistem (kemerli yapı) yapılmıştır. Tapınağın üç tarafı
(kuzey, güney, batı) olmak üzere galerilerle çevrilidir. Tapınak Roma
İmparatoru Tralanus için yapılmaya başlanılmış, İmparator Hadrianus döneminde
bitirilmiştir.
DIONYSOS TAPINAĞI
Bergamalılar bu göz alıcı tapınağını 250 metrelik tiyatro
terasının kuzey ucunda, bütün gezi yerine egemen olacak şekilde inşa
etmişlerdir. Hellenistik dönemde M.Ö.lll.yüzyılda görkemli tapınak andezit
taşındandı.
Roma döneminde Roma İmparatoru Carcalla (M.S.211-217)
tarafından tamamıyla mermerle kaplatmış ve önünde sütunlu bir sundurması
bulunan tapınak (prostylos) planına dönüşmüştür.
DEMETER KUTSAL ALANI
Yaklaşık 100x50 m. ölçüsünde büyük bir dikdörtgen teras
üzerinde yer almaktadır.Bir çeşme ile kurban çukuru bulunan meydana giriliyor
ve daha yukarıda bulunan beş basamaklı merdivenden çıkılarak Demeter kutsal
alanına (Temenosu’na) giriliyordu.
Roma döneminde
mermer sütunlar eklenerek, önünde sütunlu bir sundurması bulunan tapınak (Prostylos)
Plana dönüştürülmüştür. Galerinin doğusunda, dinsel
törenlerinin izlenmesi için 800 kişilik oturma yeri bulunmaktadır.
HERA KUTSAL ALANI
Gymnasin’un kuzeyinde, iki teras üstündedir. Ön odanın baştabanındaki yazıtta, ll.Attalos döneminde
Hera
Basilea (Yunan mitolojisinde Zeus’un karısı idi.) için
yapıldığı yazılıdır.
ZEUS SUNAĞI
Athena tapınağının güneyinde, bir terastadır. Hellenistik
dönem, anıt mimarisinin ve heykeltıraşçılığının en güzel örneği olan ve
Athena’ya adanan yapıt, ll.Eumenes zamanında ,Galatalara karşı kazanılan
zaferin anısına yapılmıştı.
Sunağın mimarı
parçaları ile tüm kabartmaları 1871 yılında Alman mühendis Cari Humanın yukarı
Agoradan
Heroona uzanan Bizans kenti duvarı içinde bulunmuştur.Ele
geçen bu parçalar ile sunak, Berlin Müzesi’nde eskisine yakın bir şekilde
tamamlanarak sergilenmektedir.
ASKLEPION
Antikçağ tarihçilerinden Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios
tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarsında kurulmuştur ve M.S 4 yy.’a kadar etkisini
sürdürmüştür. Kazılarda kutsal yerin M.Ö 4.yy’dan beri var olduğu ve
Hellenestik Dönemde geliştiği saptanmıştır. Asklepion en parlak devrini M.S
ll.yy’da yaşamıştır.
Roma
Çağın’da şehrinden Asklepion’a 900 m uzunluğunda (750 metresi andezit taşından üzeri tonoz ile
örtülü,150 metresi ise korint sütunları ile oluşmuş stoalı) bir kutsal yol ile
gidilirdi.
M.S.2.yy’da
Roma Döneminde, buradaki yapılar yenilenmiş, onarılmış ve kuzey galerinin batı
ucuna 3500 kişilik ve Romanın Anadolu’daki ilk üç katlı sahneye sahip olan
tiyatrosu ile bir kütüphane, batı galerisinin güney ucuna Latrinler ( umumi
w.c) eklenmiştir.Hellenistik dönemde yapılmış olan tapınakları ile çeşme, Roma
döneminde de işlevini sürdürmüştür.
Asklepion
kutsal alanı Hıristiyanlık dönemine kadar önemini korumuştur.Kutsal kaynak
yanında burada tedavi gören hastaların soğuk ve sıcak havadan korunmasını
sağlamak amacıyla uzun bir yer altı tüneli yapılmıştır.
Bu yer altı
tünelinin hemen kuzeyinde yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı yer alır. Tapınak
Romada’daki Pantheon örnek alınarak M.S 150 yılında Konsül L.C Rufinus
tarafından yaptırılmıştır.
M.S ll.yy
ortalarında burada 13 yıl kalmış olan Antik dönem yazarlarından ,P.Aelius
Aristides’in Hieroi Logoi
( Kutsal Sözler) kitabından tedavi şekillerini ve
yöntemlerini öğrenmekteyiz.
Asklepion Sağlık Merkezi’nde genellikle telkin, hidroterapi ve
fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta
idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları , açlık-susuzluk kürleri, şifalı
otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi. Ayrıca gerektiğinde
ameliyat yapıldığı da bilinmektedir.
HEKİM GALENOS
Bergama’da M.S 130’lu yıllar civarında doğan Galeno, o
dönemlerin en önemli hekimlerini bir araya toplayan sağlık yurdu Asklepion’da
tıp eğitimi görmüştü. Antikçağın Hipkrates’ten sonraki en büyük hekimi olarak
kabul edilen Galenos, Bergama’da yıllarca çalışmış, gladyatörleri tedavi
ederken insanın anatomisini iyice tanıma fırsatı bulmuş, hekimlik deneyimini
artırmıştır.
Damarların hava
değil sıvı taşıdığını , kasların tek tek değil takım halinde görev yaptığını, göğüs
kaslarının solunumdaki rolünü,kalp atışları ile nabız arasındaki ilişkiyi
açıklamış, omuriliği zedelenen bir canlının felç olduğunu saptamış, sinir
sisteminin önemini ortaya koymuş, sindirim
ve boşaltma sistemlerini incelemiştir.
Hipokrates’in
ortaya koyduğu hekimlik kurallarına, bugün bilinen şeklini veren de Galenos’tu.
deney ve incelemelerini içeren, ancak çoğu kayıp olan kitapları lX.yy’da
Arapçaya çevrilmişti. Eserlerinin Batı
dünyasına ulaşması ise bu Arapça çevrilerin Xll.yüzyıl’da Latinceye çevrilmesi
ile olmuştur.
Günümüzde
eczacılığın bir dalı (Pharmacie Galenige ) onun adını taşımaktadır.
Binanın tamamının kırmızı tuğladan tapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi
ile tapınak halk arasında “kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır.Tapınağa, avlunun
batı cephesinde yer alan üç anıtsal kapıdan girilmektedir.Bu girişin halen bir
kısmı ayaktadır.
Kült (din ile
ilgili) ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S.2.yüzyılda muhtemelen
İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem
İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak
tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapılarda kült mihraplarının bulunmasına
karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmemektedir.
Ana binanın iki
yanı mısır tarzı heykel sütunlar karyatid (mimaride, taşıyıcı nitelikte kadın
heykeli biçiminde sütunlar) konmuştur.
Erken Bizans
Döneminde kutsal mekanın içinde önemli tadilatlar yapılarak Kiliseye çevrilir
ve Apostel Johanner’e sunulur. Roma
döneminde kullanılan orta platform kaldırılmış.Bina içine iki sıra sütün ilave
edilmiştir.
Tapınak
Anadolu’daki erken dönemde yapılan yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya
devam etmiştir.
Osmanlı döneminde Ana binanın iki yanındaki silindirik
yapılardan kuzeydeki, camiye (Kurtuluş Camii) çevrilmiştir.
OSMANLI İMPARATORLUĞUN’DAN BİZE KALANLAR
ULU (YILDIRIM CAMİİ )
Bergama’da bu güne kadar gelebilmiş yapılar içerisinde en
büyük ve eski tarihli camidir.Tek minareli bir selatin (Osmanlı döneminde
hükümdarlar veya ailesi tarafından yaptırılan cami.) camisidir.
Portal kapısı
üzerindeki inşa kitabesinde caminin Sultan Beyazıd tarafından 1398-1399 yılında
inşa ettirildiği yazılıdır.
Cami avlusunu
süsleyen taş şadırvanın üzerindeki hat yazısı Bergamalı Şair Aşkı Efendiye
aittir.
Selçuklu sanatının etkisini taşıyan mihrap zengin bezemeye
sahiptir.
Bergama Hükümet Konağı’nın yanındadır.1439 yılında inşa
edilen cami kare planlıdır.Üzeri kurşun kaplı kubbenin çapı 9.20 metredir. Ahşap
minber renkli kalemişi bezemelidir.
ÇUKUR HAN
Tarihi Osmanlı Arastası içerisindedir. Başka bir yerden yük
getiren ya da ticaret için gelen insanların yük ve hayvanları ile ayrı
bölümlerde barınmalarına olanak sağlayan ve büyük oranda korunan tek han
Bergama’da Çukur Han’dır.
Yapı malzemesi olarak ikili üçlü tuğlalar arasında küçük yontu
taşları kullanarak almaşık duvar tekniği ile örülmüştür.
Çukur Han, iki
katlı olup alt kat, depo, ahır ve iş yeri olarak kullanılmaktadır. Çarşı içine
açılan anıtsal kapısı
bulunmaktadır. Kapı üstündeki oda, dört duvar üstüne
oturtulmuş kubbesiyle bu güne kadar sağlam olarak gelebilmiştir.
Hacı Hekim Cami’sine vakfedilen hamam Eski Baçivan
Pazarı’nın karşısında yer almaktadır.
Erkekler ve kadınlar için iki bölüme ayrılan hamam;22x30 m
ölçüsünde olup toplam 24 kubbe ile örtülüdür.
Bergama Arastası; çizmeciler, pabuççular, manifaturacılar, saraçlar
ve zahireciler adında farklı loncaların
Bir araya gelmesi ile oluşmuştur. 14.ve 15.yüzyıldan
itibaren şekillenmeye başlayan Bergama Arastası
Yüzyıllar boyunca ticarete ve zanaata hizmet vermiştir. Anıtsal
ölçekli yapılar haricindeki ticaret ve atölye yapıları çeşitli nedenlerle zaman
içerisinde yok olmuş, arkasından da yeniden oluşturulmuştur.
Muğla Akya'ya doğru yola çıkarken, Çandarlı'ya uğramazsak eksik olur dedik iyi ki uğramışız .
PİTANA (ÇANDARLI)
Muğla Akya'ya doğru yola çıkarken, Çandarlı'ya uğramazsak eksik olur dedik iyi ki uğramışız .
PİTANA (ÇANDARLI)
Pitane'de M.Ö.625-500 yılları arasındaki döneme ait vazolar ile küçük sanat eserleri, kentin Arkaik mezarlığında,Ekrem Akurgal tarafından yönetilen kazılar sırasında çıkarıldı.Bu eserlerin önemli bir kısmı İstanbul Arkeoloji Müzesinin üst katında vazolara ayrılmış bölümde segilenmektedir.
Küçük bir koleksiyon da İzmir Müzesinde'dir. Ve Bergama müzesindedir.
Türkiye'nin en iyi korunmuş kalelerinden biri, Çandarlı'da bulunur.Kale ilk olarak13. ya da 14.yüzyılda Ceneviz şövalyeleri tarafından inşa ettirilmiş ve sonradan 15.yy'ın ikinci yarısında Türkler tarafından yenilenmiştir. Yapı 1955 yılında aslına uygun olarak restore edilmiştir. Duvarların alt kısımlarında Hellen Çağı kent surlarından alınmış taş blokları görülmektedir.
Küçük bir koleksiyon da İzmir Müzesinde'dir. Ve Bergama müzesindedir.
Türkiye'nin en iyi korunmuş kalelerinden biri, Çandarlı'da bulunur.Kale ilk olarak13. ya da 14.yüzyılda Ceneviz şövalyeleri tarafından inşa ettirilmiş ve sonradan 15.yy'ın ikinci yarısında Türkler tarafından yenilenmiştir. Yapı 1955 yılında aslına uygun olarak restore edilmiştir. Duvarların alt kısımlarında Hellen Çağı kent surlarından alınmış taş blokları görülmektedir.
Bergama'yı araştırırken , gezerken ,yazarken bilmediğim birçok bilgiye ulaştım, çok şey öğrendim ve keyif aldım. Sizlere de tavsiye ederim
SİZLERE DE PATİ PATİ GEZİLER :)
SİZLERE DE PATİ PATİ GEZİLER :)
0 comments:
Yorum Gönder