5 Kasım 2018 Pazartesi

Published Kasım 05, 2018 by with 0 comment

BERGAMA-DİKİLİ




        Bergama Antik Kenti'ne gitmeden önce kendimize kalacak yer ayarladık. İzmir’in Dikili ilçesinin Bademli mevkide denize sıfır olan, Deniz Kampta çadırımızı kurduk. Araştırarak gittiğimiz Deniz Çadır Kamp Alanı, tüm övgüleri hak ediyor. Emekli öğretmelerin işlettiği kampta, buzdolabı, mangal, masa her çadır için vardı ve en güzeli zeytin ağaçlarının arasına hamak kurulmasıydı.. Sadece internet bağlanamamıştı.Ama ona gerek bile duymadık.


        Dikili Bademli mevkide iki gün kalmayı planlamıştık, kaldığımız ortamın güzelliklerine doymadık ve Dikili limanından kalkan tekneler ile Beş Ada turu yaptık; Berrak sularda yüzmek, adaların güzellikleri bizi mest etti.


Bademli köyünden bahsetmek istiyorum; tertemiz sakin sokaklar, ağaçlar altında sokak lokantaları, müşteriyi kazıklamayan esnaflar ve evlerin çiçekler içindeki görüntüsü gidip görülmeye değer.


      Neler yedik içtik derseniz Bademli köyünde köfte yedik birde oranın meşhur içeceği olan koruk suyunu içtik. Denenmeli.


Tarçınlı leblebiyi ilk defa duydum ve yedim. Vazgeçilmez lezzetlerden.
Bergama Antik kentini gezdikten sonra Bademliye giderken “Gelin-Görümce” ismindeki çadırda “Çığırtma “ yedik odun ateşinde pişirilen , yörede yetişen patlıcan ve bol zeytinyağıyla yapılan yöresel bir  yemek.Kendi yaptıkları mayalı ekmekleriyle birlikte yedik ellerine sağlık. Gelin-Görümcede iş birliği çok iyiydi, sohbetleri, ikramları nefisti. Bir daha gitmek dileğimle.




 Kampa tanıştığımız muhteşem bir aileden bahsetmeden geçmek istemiyorum Didem Hanım ve eşi Ahmet Bey’den  tanıdığımız  diğer ailelerden  çok farklı özellikleri vardı.
   Üç yıl önce Didem Hanım eşi Ahmet Bey'e tek böbreğini vermiş.Çekilen onca hastalıkları, stresi, sabrı gülerek anlatmaları çok hoştu.Aralarındaki büyük sevgi, güven, saygıya bağladık bunu. Bizlere hayatınızdaki sevdiklerimizle bolca vakit geçirmeyi öğrettiler.İyi ki de tanımışız...


Didem hanımın hazırladığı ve bizi de davet ettiği kahvaltı ve akşam yemekleri de muhteşem lezzetteydi. 


Kasımın 15 i olmasına rağmen tüm sahilleri, ören yerlerini, ülkemizin , doğal güzelliklerini araba,çadır ve bisikletle gezmeleri bizi de çok motive ediyor. Tanıştığımıza  çok memnun olduğumuz Şenol ailesi ile ömür boyu görüşmek dileğiyle. Teşekkürler


  
           Bergama’nın isminin nereden geldiğine bakacak olursak.

   Antik metinlerde Pergamon ya da Pergamons olarak geçen kentin adı,Anadolu’da çok eski zamanlarda kullanılan mahalli bir dil den gelen ”Kale” yada “Müstahken Mevki “ anlamına 
gelmektedir.

       Bergama Tarihi
İzmirin kuzeyinde, Bakırçay Havzasın’da yer alan Bergama, uygarlık tarihinin en önemli yerleşim alanlarından  biri olup Antik Pergamon kenti üzerine kurulmuştur.


        Bergama, sahip olduğu arkeolojik değerleri ve kentsel sit alanları ile 22 Haziran 2014 yılında “Çok Katmanlı  Kültürel Peyzaj Alanı” olarak, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren dünyanın 999’uncu,Türkiye'nin ise 13’üncü mirası olarak tescil edilmiştir.
           Bergama’nın sahip olduğu birçok kültürel değerleri vardır. Bunlar dan biri PARŞÖMEN kağıdı.
Parşömen; Üzerine yazı yazmak için hazırlanmış hayvan derisidir.


Pergamon kralı ll.Eumenes (M.Ö. 197-159) Pergamon’da bir kütüphane kurmak istiyordu. Mısır Hükümdarı Epiphane (M.Ö.205-181) Papirüs ihracını yasakladığından, Pergamon’lar papirüs yerine kullanılabilecekleri parşömen yapım metodunu geliştirdiler ve ünlü kütüphane keçi derisine yazılmış kitaplar ile kuruldu.


       Bergama’nın kültürel değerleri gerçekten çok fazla ve çok değerli Bergama, kentinin sokaklarında ve ören yerinde gezmek, görmek, dokunmak nasıl keyif verdiyse yazmak için araştırma yaparken de bilmediğim birçok bilgi öğrendim çok çok keyif aldım.


        Arkeolojik kazılar sırasında ele geçen seramik buluntulardan Bergama’nın kurulmuş olduğu yerde küçük bir Arkaik (M.Ö. 800-500 yılları arasında) yerleşmenin olduğu anlaşılmıştır.
         Pergamon’u , ilk yıllarda kimin kurduğu belli değildir, fakat iki görüş vardır. Birincisi; Lidya’lı gezgin ve coğrafyacı olan
Pausanios, Yunasitan’dan Mısıra kadar yaptığı seyahatları yazdığı “Yunanistan’nın Tasviri” kitabında Bergama’nın
Kahraman Pergamos tarafından kurulduğunu yazmıştır.


           İkinci görüş ise Bergama ile ilgili en kesin kabul edilen bilgi, M.Ö 400-399 yılları arasında Yunan Filozof Sokrates’in öğrencisi olan Ksenophon’un yazdığı “Onbinlerin dönüşü” kabul edilir.
      Ayrıca Bergama’nın bir sure Pers Kralı adına Eretria’lı  Gongylos’un yönetmiş olduğu bildirilmektedir.

Pergamon,antik Mysia bölgesinde yer alan klasik çağ(M.Ö.5 yy ile 4.yıl) sonuna kadar küçük bir kale kentiydi.
          Büyük İskenderin M.Ö 334 yılında doğu seferine çıkmasıyla Perslerin 200 yıllık saltanatı son bulmuştur.

Pergamon da Makedonya krallığının hakimiyeti altına girmiştir.B.İskenderin 33 yaşında ölümü ile İmparator toprakları
Uzun süren mücadeller sonunda, mirasçıları arasında pay edildi.


       B.İskenderin komutanı olan Lysimakhos savaş gideri olarak 9000 talenti ( Altın veya Gümüş para birimi) Pergamonun Komutanı Philetairos’a emanet bırakmış olduğundan daha 4.yy’da kuvvetli duvarlarla sağlam bir biçimde korunduğu anlaşılmaktadır.


   Lysimakhos ölünce Philetairos,parayı kendisin de tutarak Bergama krallığını kurdu.Bergama krallığı 150 yıl boyunca
Hellenistik dönemin en parlak kültür merkezlerinden biri oldu.(M.Ö.283-133)


       Philetairos (M.Ö.283-263) krallığını,Marmara kıyılarına kadar genişletti.
Philetairos’un yeğeni l.Eumenes (M.Ö.263-241) eldeki toprakları korudu ise de Galatalara karşı haraç ödemek zorunda kaldı.


     l.Eumenes’in oğlu l.Attalos (M.Ö.241-197) Galatalara karşı başarı ile savaştı ve kral unvanını kullanmaya başladı.



      Attalos, kültür ve sanata meraklı idi Kentin ilk güzel yapıları onun zamanında inşa edildi.
Kent bir krallığın başkenti olup zenginleşince,yeni yapılar ile büyümeye ve akropolisin yamaçlarına yayılmaya başladı. Kentin yapıları teraslar üzerindeydi.Böylece yapılar birbirinin görünümünü engellemiyor.Kentin planı araziye uydurulmuştu ve dönemin mükemmel kent planlama örneklerinden biriydi.


      ll.Eumenes (M.Ö 197-159) Roma ile kurduğu yakın ilişkilerle Bergama Krallığı’nı Hellenistik Dönem’in en güçlü devletlerinden biri haline getirdi.Dönem boyunca Bergama,Antik dünyanın başta gelen kültür merkezleri arasında yer alıyordu.Kenti çok zengin bir kütüphanesi vardı.


     Akropoldeki en önemli ve en zengin yapılar ll.Eumenes zamanında inşa ettirildi.ll.Eumenes’in Attina kentinin
Akropolünü örnek alarak Pergama’yı Hellen Dünyasının en güzel kentleri düzeyine ulaştırıldı.  
   Pergamonlu mimarlar yaratıcıydı.Teraslar ile stoalar birbirine bağlantılı kullandılar. Böylece çok katlı stoalar inşa edildi.


Çok katlı stoaların alt katı alttaki caddeye üst katı başka bir yönde üstteki caddeye bakabiliyordu.Bunun en güzel örneklerinden biri Tiyatronun önündeki stoadır.
    ll.Eumenes’i kardeşi ll.Attalos (M.Ö.159-138 ) ve onun da oğlu lll.Attalos (M.Ö 138-133) izledi.
lll.Attalos Pergamon Krallığını ölümünden sonra Roma İmparatorluğuna bağışladı.
     Pergamon,Roma İmparatorluğu’nun Asya Eyaletinin başkenti olmuştur ve ona Neocore,yani “Mabetler Muhafızı”
Ünvanı verilmiştir.


    Pergamon’da tüm Roma gibi dört yüzyıllık bir barış ve refah dönemine girmiştir.
M.S.3.yy’da itibaren Roma İmparatorluğu’nun güç kaybetmeye başlaması ve M.S 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun
Batı ve Doğu Roma olarak ikiye ayrılması ile Bizans egemenliğinde kalan kent, iyice küçülmüştür.


      Pergamon, Hıristiyanlık Dönemin’de bir piskoposluk merkezi idi ve yedi apokalyptik (Batı’nın batıl inancına göre, Tanrı kıyametin kopacağını 7 kiliseye haber verir. Tanrı’nın melek göndereceği kiliseler Efes, İzmir, Bergama, Salihli, Alaşehir, Denizli, Akhisar kiliseleridir) kiliseden biri burada bulunuyordu.7 kilise Hıristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul görür ve yedisi de Türkiye’dedir.
Bizans Çağında kent, yeni bir surla çevrilir ve yapımında Hellenistik ve Roma kalıntılarındaki taş bloklar, heykeller ve kabartmalar kullanılır.


       M.S. 716’da bir süre Araplar tarafından işgal edildi.
1300 yılların başında Bergama’da Menteşoğulları ile birlikte Türk Dönemi başlamıştır. Menteşoğullarını Karesi Beyliği takip etmiş,1333 yılında kentin sultanı Yahşi bey olmuştur.
    1345 yılında Orhan Bey tarafından kent,Karesi Beyliğinden Osmanlı yönetimine geçmiştir.
1402 yılında Ankara savaşı ile Timur’un Yıldırım Beyazıt’ı yenmesiyle başlayan Anadolu’daki Moğol hakimiyetine Bergama’da dahil olmuştur.


    1425 yılında ll.Murat Döneminde Bergama tekrar Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. Bergama kalesi yerleşim yeri olmaktan çıkmış, yeni yerleşim olarak kalenin etekleri ve düzlük alanlar tercih edilmiştir.
Türk Döneminde, kentte Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer yabancı gruplardan oluşmakta idi. Bu nüfusa Balkanlardan gelen Türk göçmen grupları dahil oldu. Göçmenler Bergama çevresindeki köylere yerleştiler.


       Bize bırakılan miraslara geçmeden önce, her zaman ANADOLU UYGARLIKLARI kitabından yararlandığım
ORD.PROF.DR Ekrem Akurgal’dan Bergama Akropolü sosyal yaşantısı için yazdığı yazı beni o dönemlere götürdü paylaşmak istedim.
         Bergama Akropolü Hellenistik Dönemin dünya görüşüne uygun olarak sosyal ve kültürel hareketlerin geliştirildiği yerdi.


       Atina Akropolü’n  dinsel ve kutsal karakterine karşın Bergama tepesi, daha çok halk toplantılarının ve gezintilerin yapıldığı, günlük yaşantının geçtiği, devlet ve ticaret işlerinin görüldüğü, spor hareketlerinin düzenlendiği alan ve yapılardan oluşuyordu.
            Her ne kadar kutsal yapılar ön planda geliyorsa da, onların dinsel anlamı şekilcilikten ibaret kalıyordu. Zeus Sunağı tapınılan bir yapı olmaktan çok, başarılı savaşların simgesi ve krallığın bir çeşit zafer anıtıdır.


Üç bir yanında yer alan stoaların büyüklüğü yanında, küçük bir yapı durumuna düşmüş olan Athena Tapınağı da dinsel amaçların ikinci plana atılışını kanıtlamaktadır. Halkı sıcaktan ve soğuktan koruyan geniş stoalar ve bol gölgeli alanlar gezme, oturma, konuşma, seyretme ve iş görüşme yerleri olarak büyük bir gereksinimini karşılıyordu.


Bu sebepten onlara daha çok önem veriliyordu.  Dionysos, Asklepios, Hera, agora ve gymnasion tapınakları
gibi küçük yapılar da birinci planda kutsal anıtlar olmaktan uzaktılar. Bunların yanısıra Dionysos Tapınağı ile agora ve Gymnasium tapınakları dini törenlerin gerektirdiği yapılırdı.


Hellenistik Dönem’de din, az okumuşların bir uğraşıydı ve bu topluluk özellikle tanrı kadın Demeter’e (Bereket, tarım ve evlilik tanrıçası olan Demeter, buğday başakları taşıyan, başı kapalı bir kadın olarak betimlenmiştir.) bağlı idi.
     Böylece akropolün en önemli yapılarının sosyal ve kültürel işleve sahip anıtsal eserler olduğu görünmektedir.


Büyük tiyatroda yalnız klasik dramalar ve Hellenistik Dönem’in halk komedileri oynanmıyor, burada düşünürler ve şairler eserlerini sunuyorlardı. Bilim, tiyatronun üstündeki kütüphanede geliştiriliyor, bütün bu hareketleri düzenliyen krallarda kütüphanenin hemen arkasındaki sarayda oturuyorlardı.
         Akropolün tüm yapıları topografik konum nedeni ile kent yolunun gerektirdiği zorunluk sonucu, güneyden kuzeye doğru sıralanmıştır, ancak onların ana cepheleri uzaktan görülmeleri amacı ile düzenlendiğinden, batıya dönüktür.


Agora, Zeus Sunağı, Athena Temenosu, saraylar, tiyatro ve eskiden Trajan Temenosu’nda yer aldığı şüpesiz olan Hellenistik kökenli  yapı, aynı yöne, ovaya bakıyorlardı. Zeus Sunağı her yandan görülme düşüncesiyle kolonadlarla çevrilmemiş, agora ile Athena Temenosu’nun da ovaya bakan yönleri açık bırakılmıştır.
       Çok net bir şekilde Hellenistik dönemi ve sosyal yaşantıyı anlatmış.
TEŞEKKÜRLER




Bergama’daki Arkeolojik Kazılar Alman mühendis Carl Humann’ın  Heroon ile Yukarı Agora arasındaki Bizans duvarının içinde Zeus Sunağı’nın yüksek kabarmalarının bulunması sonucunda Bergama’da Arkeolojik kazılar başladı.
İlk önce ;1878-1886 arasında Carl Humann, Alexander Conze ve R.Bohn tarından yürütülerek Yukarı kent ortaya çıkarıldı.
İkinci dönem kazılarda;1900-1913 yılları arasında W.Dörpfeld, H.Hepding ve p.Schatzmann yöneterek Orta ve Aşağı kenti ortaya çıkardı.


Üçüncüsü ise; 1927-1936 yılları arasında Theodor Wiegand gerçekleştirerek Arsenalleri, Heroonu, Kızıl Avluyu ve Asklepieionu ortaya çıkardı.
Dördüncü dönem ise 1957-1972 yılları arasında Erich Boehringer ve Wolfgang Radt tarafından başarı ile yürütülmüştür. Halen devam eden kazı çalışmaları
Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü ve Bergama Kazı Başkanı Prof. Dr. Felix PİRSON başkanlığında yürütülmektedir.



 ARKEOLOJİ MÜZESİ; Türkiye’nin ilk kazı müzesi Bergama’da kurulmuştur.
        BU Muhteşem Uygarlıklardan bize kalanları gezelim derim artık.
      AKROPOL
Kalede tespit edilen en eski yerleşim yerleri M.Ö 7.-6. Yüzyıllara tarihlenmektedir. Kent, başından beri iki ana kısımdan oluşan bir yapılar bütünü idi.
     Athena tapınağı, yukarı kentin en eski tapınağıdır. Pergamon’un kent surları, en geniş dönemine ll.Eumenes zamanında ulaşmıştır. ll.Eumenes Devrinin en önemli yapıları arasında Galataları mağlup edilmesi anısına inşa edilen Zeus Sunağı, Athena Tapınağı’nın anıtsal kapısı ve onu çevreleyen stoaları,200.000 kitap rulosunun muhafaza edildiği  kütüphanesi, büyük saray ve kent surları yer alır. Bu dönemde daha önce inşa edilmiş olan Athena tapınağı ile 10 bin kişilik antik çağın en dik tiyatrosu korunmuştur. Tiyatro terasının kuzey ucunda alan Dionysos Tapınağı güney tarafında ise yukarı agora yer almaktaydı.


      Yukarı şehir daha çok kral aileleri , aydınlar, komutanların ikamet ettiği merkezdi.
Kentin orta kısmında ise kuzeyden güneye doğru Hera ve Demeter kutsal alanları, Asklepios  Tapınağı, gmnasionlar ve kent çeşmesi yer almaktaydı.
     Aşağı Agora, ll.Eumenesn yönetiminin ilk yıllarında inşa edilmiş, kentin ticaret merkezi idi.



         BERGAMA TİYATROSU
Tiyatro bir yamaç üzerinde yükselen etkileyici profili ile Hellenistik Dönem’in en güzel mimarı eserlerinden biridir.
Bütün akropol yapılarının bu eser çerçevesinde yer alması,onun görkemliliğinin ve çekiciliğini bir kat daha arttıyor.


       TRAİAN TAPINAĞI
İmparator Train’a (98-117) yapılmış olan mabet, Bergama Akropol’ün en yukardaki terasında bulunmaktadır.
Roma Dönemi Mabedidir. Bergama’da 1879-1880 yıllarında yapılan kazılarda, mabedin avlusu ile doğu, batı galerilerinin bir kısmı açığa çıkartılmıştır.
1885 yılında yapılan kazıda ise kuzey, doğu ve batı galerilerinin dar cephelerindeki binalar bulunmuştur.


      HEROON
Bergama’da özellikle l.Attalos ve ll.Eumenes krallara gösterilen saygı ve tanrılara yaklaştığı inancı ile yapılan
Yapıdır.
      ATHENA KUTSAL ALANI
Tiyatro terasının üstündedir. Günümüz’de yalnızca temelleri kalan Bergama’nın en eski tapınağıdır.
Tapınak, Zeus ve kent tanrıçası Athena’ya adanmıştır. Sütun galerileri ve giriş yapısı ll.Eumenes döneminde kralın
Galatalar ve Makedonyalılara karşı kazandığı başarıların anısına yapılmıştır.


      KÜTÜPHANE
ll.Eumenes tarafından Hellenistik dönemde yaptırılmıştır.1880 kazılarında ortaya çıkarılan kütüphane, Athena kutsal
alanındaki kuzey galerisinin 1.katından girilen ve yan yan dizilmiş 3 odadan oluşuyordu. Büyük odaya, Raflar kitapları nemden korumak için 50 cm boşluk bırakılarak yerleştirilmişti. Salon, tavana yakın olarak açılmış pencerelerden ışık alıyor, diğer odalar ise depo olarak kullanılıyordu.
Eski yazarlarca Bergama Kütüphanesinde 200.000 cilt bulunduğu yazılır.
Pergamon, M.Ö.133’de Roma egemenliğine geçtiğinde Antonius tarafından, Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya armağan edilmiştir.


SARAYLAR
Üst kentte, Athena Tapınağı ve Kütüphaneyi çeviren galerinin doğusundaki saraylar, sade yapılardır.

ARSENALLER(Askeri malzeme depoları )

Yukarı kentin kuzey kenarında , birbirine paralel beş uzun yapıdır. Depolar dizilişleri ile savunma duvarları oluştururlar.
l.Eumenes döneminde başlanmış, ll.Eumenes zamanında tamamlanmıştır.

         SU YOLLARI

Hellenistik su yolları M.Ö ll.-lll.yüzyılda yapılmıştır. Tek kol olarak başlar üç kol halinde devam eder.50-75 cm uzunluğunda toprak künk ten oluşmaktadır.


TRAIANEUM

Akropolün en üst kısmına yapılan tapınak için öncellikle güçlü alt taşıyıcı sistem (kemerli yapı) yapılmıştır. Tapınağın üç tarafı (kuzey, güney, batı) olmak üzere galerilerle çevrilidir. Tapınak Roma İmparatoru Tralanus için yapılmaya başlanılmış, İmparator Hadrianus döneminde bitirilmiştir.

   DIONYSOS TAPINAĞI

Bergamalılar bu göz alıcı tapınağını 250 metrelik tiyatro terasının kuzey ucunda, bütün gezi yerine egemen olacak şekilde inşa etmişlerdir. Hellenistik dönemde M.Ö.lll.yüzyılda görkemli tapınak andezit taşındandı.
Roma döneminde Roma İmparatoru Carcalla (M.S.211-217) tarafından tamamıyla mermerle kaplatmış ve önünde sütunlu bir sundurması bulunan tapınak (prostylos) planına dönüşmüştür.



DEMETER KUTSAL ALANI

Yaklaşık 100x50 m. ölçüsünde büyük bir dikdörtgen teras üzerinde yer almaktadır.Bir çeşme ile kurban çukuru bulunan meydana giriliyor ve daha yukarıda bulunan beş basamaklı merdivenden çıkılarak Demeter kutsal alanına (Temenosu’na) giriliyordu.
       Roma döneminde mermer sütunlar eklenerek, önünde sütunlu bir sundurması bulunan tapınak (Prostylos)
Plana dönüştürülmüştür. Galerinin doğusunda, dinsel törenlerinin izlenmesi için 800 kişilik oturma yeri bulunmaktadır.
HERA KUTSAL ALANI

Gymnasin’un kuzeyinde, iki teras üstündedir. Ön odanın  baştabanındaki yazıtta, ll.Attalos döneminde Hera
Basilea (Yunan mitolojisinde Zeus’un karısı idi.) için yapıldığı yazılıdır.


     ZEUS SUNAĞI

      Athena tapınağının güneyinde, bir terastadır. Hellenistik dönem, anıt mimarisinin ve heykeltıraşçılığının en güzel örneği olan ve Athena’ya adanan yapıt, ll.Eumenes zamanında ,Galatalara karşı kazanılan zaferin anısına yapılmıştı.
       Sunağın mimarı parçaları ile tüm kabartmaları 1871 yılında Alman mühendis Cari Humanın yukarı Agoradan
Heroona uzanan Bizans kenti duvarı içinde bulunmuştur.Ele geçen bu parçalar ile sunak, Berlin Müzesi’nde eskisine yakın bir şekilde tamamlanarak sergilenmektedir.



    ASKLEPION

Antikçağ tarihçilerinden Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarsında kurulmuştur ve M.S 4 yy.’a kadar etkisini sürdürmüştür. Kazılarda kutsal yerin M.Ö 4.yy’dan beri var olduğu ve Hellenestik Dönemde geliştiği saptanmıştır. Asklepion en parlak devrini M.S ll.yy’da yaşamıştır.
       Roma Çağın’da  şehrinden Asklepion’a  900 m uzunluğunda  (750 metresi andezit taşından üzeri tonoz ile örtülü,150 metresi ise korint sütunları ile oluşmuş stoalı) bir kutsal yol ile gidilirdi.
        M.S.2.yy’da Roma Döneminde, buradaki yapılar yenilenmiş, onarılmış ve kuzey galerinin batı ucuna 3500 kişilik ve Romanın Anadolu’daki ilk üç katlı sahneye sahip olan tiyatrosu ile bir kütüphane, batı galerisinin güney ucuna Latrinler ( umumi w.c) eklenmiştir.Hellenistik dönemde yapılmış olan tapınakları ile çeşme, Roma döneminde de işlevini sürdürmüştür.
            Asklepion kutsal alanı Hıristiyanlık dönemine kadar önemini korumuştur.Kutsal kaynak yanında burada tedavi gören hastaların soğuk ve sıcak havadan korunmasını sağlamak amacıyla uzun bir yer altı tüneli yapılmıştır.
             Bu yer altı tünelinin hemen kuzeyinde yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı yer alır. Tapınak Romada’daki Pantheon örnek alınarak M.S 150 yılında Konsül L.C Rufinus tarafından yaptırılmıştır.
      M.S ll.yy ortalarında burada 13 yıl kalmış olan Antik dönem yazarlarından ,P.Aelius Aristides’in Hieroi Logoi
( Kutsal Sözler) kitabından tedavi şekillerini ve yöntemlerini öğrenmekteyiz.
                    Asklepion Sağlık Merkezi’nde genellikle telkin, hidroterapi ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları , açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi. Ayrıca gerektiğinde ameliyat yapıldığı da bilinmektedir.

       HEKİM GALENOS

Bergama’da M.S 130’lu yıllar civarında doğan Galeno, o dönemlerin en önemli hekimlerini bir araya toplayan sağlık yurdu Asklepion’da tıp eğitimi görmüştü. Antikçağın Hipkrates’ten sonraki en büyük hekimi olarak kabul edilen Galenos, Bergama’da yıllarca çalışmış, gladyatörleri tedavi ederken insanın anatomisini iyice tanıma fırsatı bulmuş, hekimlik deneyimini artırmıştır.
       Damarların hava değil sıvı taşıdığını , kasların tek tek değil takım halinde görev yaptığını, göğüs kaslarının solunumdaki rolünü,kalp atışları ile nabız arasındaki ilişkiyi açıklamış, omuriliği zedelenen bir canlının felç olduğunu saptamış, sinir sisteminin  önemini ortaya koymuş, sindirim ve boşaltma sistemlerini incelemiştir.
        Hipokrates’in ortaya koyduğu hekimlik kurallarına, bugün bilinen şeklini veren de Galenos’tu. deney ve incelemelerini içeren, ancak çoğu kayıp olan kitapları lX.yy’da Arapçaya  çevrilmişti. Eserlerinin Batı dünyasına ulaşması ise bu Arapça çevrilerin Xll.yüzyıl’da Latinceye çevrilmesi ile olmuştur.
       Günümüzde eczacılığın bir dalı (Pharmacie Galenige ) onun adını taşımaktadır.

            KIZIL AVLU (SERAPIEON)




Binanın tamamının kırmızı tuğladan tapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır.Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç anıtsal kapıdan girilmektedir.Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır.



         Kült (din ile ilgili) ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S.2.yüzyılda muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e  itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapılarda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmemektedir.


      Ana binanın iki yanı mısır tarzı heykel sütunlar karyatid (mimaride, taşıyıcı nitelikte kadın heykeli biçiminde sütunlar) konmuştur.
       Erken Bizans Döneminde kutsal mekanın içinde önemli tadilatlar yapılarak Kiliseye çevrilir ve Apostel  Johanner’e sunulur. Roma döneminde kullanılan orta platform kaldırılmış.Bina içine iki sıra sütün ilave edilmiştir.


      Tapınak Anadolu’daki erken dönemde yapılan yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir.
Osmanlı döneminde Ana binanın iki yanındaki silindirik yapılardan kuzeydeki, camiye (Kurtuluş Camii) çevrilmiştir.

      OSMANLI  İMPARATORLUĞUN’DAN BİZE KALANLAR

ULU (YILDIRIM CAMİİ )

Bergama’da bu güne kadar gelebilmiş yapılar içerisinde en büyük ve eski tarihli camidir.Tek minareli bir selatin (Osmanlı döneminde hükümdarlar veya ailesi tarafından yaptırılan cami.) camisidir.
        Portal kapısı üzerindeki inşa kitabesinde caminin Sultan Beyazıd tarafından 1398-1399 yılında inşa ettirildiği yazılıdır.
      Cami avlusunu süsleyen taş şadırvanın üzerindeki hat yazısı Bergamalı Şair Aşkı Efendiye aittir.
Selçuklu sanatının etkisini taşıyan mihrap zengin bezemeye sahiptir.

KURŞUNLU CAMİ


Bergama Hükümet Konağı’nın yanındadır.1439 yılında inşa edilen cami kare planlıdır.Üzeri kurşun kaplı kubbenin çapı 9.20 metredir. Ahşap minber renkli kalemişi bezemelidir.



ÇUKUR HAN

Tarihi Osmanlı Arastası içerisindedir. Başka bir yerden yük getiren ya da ticaret için gelen insanların yük ve hayvanları ile ayrı bölümlerde barınmalarına olanak sağlayan ve büyük oranda korunan tek han Bergama’da Çukur Han’dır.
Yapı malzemesi olarak ikili üçlü tuğlalar arasında küçük yontu taşları kullanarak almaşık duvar tekniği ile örülmüştür.
      Çukur Han, iki katlı olup alt kat, depo, ahır ve iş yeri olarak kullanılmaktadır. Çarşı içine açılan anıtsal kapısı
bulunmaktadır. Kapı üstündeki oda, dört duvar üstüne oturtulmuş kubbesiyle bu güne kadar sağlam olarak gelebilmiştir.
       MEVLANA HACI HEKİM HAMAMI






Hacı Hekim Cami’sine vakfedilen hamam Eski Baçivan Pazarı’nın karşısında yer almaktadır.
Erkekler ve kadınlar için iki bölüme ayrılan hamam;22x30 m ölçüsünde olup toplam 24 kubbe ile örtülüdür.

ARASTA


Bergama Arastası; çizmeciler, pabuççular, manifaturacılar, saraçlar ve zahireciler adında farklı loncaların
Bir araya gelmesi ile oluşmuştur. 14.ve 15.yüzyıldan itibaren şekillenmeye başlayan Bergama Arastası
Yüzyıllar boyunca ticarete ve zanaata hizmet vermiştir. Anıtsal ölçekli yapılar haricindeki ticaret ve atölye yapıları çeşitli nedenlerle zaman içerisinde yok olmuş, arkasından da yeniden oluşturulmuştur.

Muğla Akya'ya doğru yola çıkarken, Çandarlı'ya uğramazsak eksik olur dedik iyi ki uğramışız .

PİTANA (ÇANDARLI)



Pitane'de M.Ö.625-500 yılları arasındaki döneme ait vazolar ile küçük sanat eserleri, kentin Arkaik mezarlığında,Ekrem Akurgal tarafından yönetilen kazılar sırasında çıkarıldı.Bu eserlerin önemli bir kısmı İstanbul Arkeoloji Müzesinin üst katında vazolara ayrılmış bölümde segilenmektedir.
Küçük bir koleksiyon da İzmir Müzesinde'dir. Ve Bergama müzesindedir.



Türkiye'nin en iyi korunmuş kalelerinden biri, Çandarlı'da bulunur.Kale ilk olarak13. ya da 14.yüzyılda Ceneviz şövalyeleri tarafından inşa ettirilmiş ve sonradan 15.yy'ın ikinci yarısında  Türkler tarafından yenilenmiştir. Yapı 1955 yılında aslına uygun olarak restore edilmiştir. Duvarların alt kısımlarında Hellen Çağı kent surlarından alınmış taş blokları görülmektedir.



      


Bergama'yı araştırırken , gezerken ,yazarken bilmediğim birçok bilgiye ulaştım, çok şey öğrendim ve keyif aldım. Sizlere de tavsiye ederim



               SİZLERE DE PATİ PATİ GEZİLER :)
       




      
        
     
      


               
    
       


0 comments:

Yorum Gönder