24 Temmuz 2019 Çarşamba

Published Temmuz 24, 2019 by with 2 comments

GÖKÇEADA


Antik adı İmros (imroz) olan Gökçeada’nın , dünyanın ilk ve tek CİTTASLOW  (sakin şehir) ünvanına sahip adası olması bizim için gurur verici.Bunun için bile gidilmeye değer.



       

Gökçeada ;yüzyıllar öncesine dayanan yerleşim yerleri, taştan dar sokakları, iç içe geçmiş  Rum köylerinin taş evleri, çiçekleri, kiliseleri , kahvehaneleri bazı evlerden gelen Rumca konuşmaları, müzikleri ve  özgür gezen keçileri ile ünlü ve aynı zamanda  Türkiye’nin en büyük adası. 



      290 km2’lik bir alan kaplayan adanın % 77’si dağlar ile kaplı olmasından dolayı buranın ada olduğunu hissetmek çok zor . Rum köyleri ise bizim için zamanın durduğu ve bambaşka yüzyılda olduğumuzu hissettiğimiz yerlerden ...



      50-60 yıl öncesinde bu boş sokakları dolduranların günlük konuşmaları, koşuşturmaları nasıldı ? Ne gibi sorunlarla uğraşıyorlardı, korsan baskınlarından korktukları için tepelere kurdukları köylerine ulaşımı nasıl sağlıyorlardı ? Bunları düşünmeden geçemedik.

.

  

     İMROZ VE GÖKÇEADA İSMİ NEREDEN GELMİŞ


Antik tarihçi Thoukydides, İmrozluların Atinalı göçmenler soyundan olduklarını ve Hellen 


  

dilini Atinalılar gibi İon lehçesiyle konuştuklarını söyler.
Luwi dilinde " Yüce Ana Tanrıça" anlamına gelen "İmaura" sözcüğünü Hellena ağzında önce İmuros, daha sonra ise İmbros'a dönüştüğü söyleniyor.





İMBROS; Çorak topraklardaki bereket tanrısı anlamına geliyor.



          27 Mart 1964 yılında kabul edilen Milli Güvenlik kararı sonucunda adanın Türkleştirilme süreci başlar. Bunun sebebi olarak ise Kıbrıs’ta yaşanan Kanlı Noel olayları gösterilir. 1965 yılında Dereköy civarında yarı açık cezaevi kurulur. Adaya mahkumlar getirilir. Adada tarım işleri ile uğraşan mahkumların serbestçe dolaşmalarına izin verilir. 1970 yılına kadar Rumların büyük çoğu adayı terk eder ve adanın ismi Gökçeada olarak değiştirilir.



    

GÖKÇEADA’YA NASIL GİDİLİR


  Şimdilik sadece iki yol var.
Birincisi; Arabayla, İstanbul’dan giderken TEM otoyol üzerinden  Kınalı gişelerinden çıkıp Tekirdağ güzargahını takip ederek, Keşan, Gelibolu, Eceabat istikametinde ilerleyerek Kabatepe Limanından araba ile Gökçeada’ya ulaşılabilir. Vapurla yaklaşık olarak 1.30 saat sürüyor.



İkinci yol ise ;
Çanakkale’den , Gökçeada’ya arabalı vapur seferleri var.
Gökçeada’dan dönüşte, Bozcaada’ya gitmek için  Çanakkale Boğazından geçmemiz gerekti.Keşke aktarmalı seferler olsaydı dedik.

Havaalanı var ama seferler pek sık yapılmıyor dediler.



****Gökçeada dönüşü için alınan bilet ile aynı gün içinde Çanakkale Boğazını geçişi için feribota ücret ödemedik. Güzel bir uygulama..
****Gökçeada’ya giderken online biletimizi 13.00 almıştık 2 saat erken varınca ne yapalım diye düşünürken ,ek sefer koymuşlar . Geçin dediler. Süper iyi geldi.. 



****Havaalanı var ama seferler pek sık yapılmıyor dediler.




*** Gökçeada içinde ,Köylerin belli yerlerine kadar giden minibüsler var ama rahat rahat gezmek için araba şart derim.



***Gökçeada içindeki yollar çok iyi sayılır. Kaybolma ihtimali yok,tek yol var.



***Tüm köyler ; Geçmiş zamanlar da korsan baskınlarından ,istilalardan, savaşlardan kaçınmak için en yüksek tepelerde. Köy yolları taştan ve çok dar.Köylerin içi araba ile gezmeye hiç uygun değil. Bunun için hemen hemen tüm köylerin girişinde ücretsiz otopark mevcut.
Kullanın derim daha rahat geziliyor.





      GEZİLECEK YERLER

 Yıldız koyu


Birinci gün; gündüz 13.00 gibi yıldız koyuna vardık . Çadırımızı kurduk ve hemen denize girdik. Yıldız koy adanın en güzel koylarından biri.Koyun etrafındaki kayaların yapısı  genç döneme ait kayaçlardan oluşuyor. Benzersiz jeolojik oluşumlar ve jeomorfolojik yapılar görülüyor.Tam emin olamasak da bu kayaçlara da peynir kayalıkları deniyor.



 Rüzgar adanın dik ve sarp kuzey kıyılarında ilginç şekiller oluşturmuş. Bunlar Kaşkaval Burnu (Peynir Kayalıkları) ve Yıldız Koy’da rastlanıyor. Yıldız Koy’u aynı zamanda Türkiye’nin ilk Sualtı Milli Parkı’dır. Ve Sualtı Milli Parkı'nın sadece bu koyunda denize girilebiliyor.Kaçırmayın derim...




Yıldız Koy'unda yüzmeden, kayalık alanda keçileri takip etmeden(tabii gözlerimizle) dönmek olmaz.
Gökçeada’nın neresine giderseniz gidin ,en tepelerde,dağlarda, kayalık alanlarda, yol kenarlarında  özgür gezen keçiler var.



 En dik kayalık yıldız Koy'unda ve keçilerin mekanı olmuş. İzlemesi çok güzeldi.




    RUM KÖYLERİ

    Rum halkının yüzyıllardır yaşadığı ada olan Köyler;
Beş tane olan Rum köyleri; Kaleköy, Bademli, Zeytinköy, Tepeköy, Dereköy ;bu köyler gezilmeden ve  görülmeden Gökçeada’nın kültürel ve sosyal yaşamını anlamak mümkün değil derim.



     Köyler, kurulurken korsan saldırılarından korunmak için yüksek tepelere ve denizden uzak yerlere kurulmuş.



      Geçen yüzyılda yaşanan göçlerden dolayı ıssız olan köylerde bir kahve, bir kilise, yüzyıllarca kullanılmış toplu çamaşırhane,okul,
açık birkaç dükkan,Rum tatlıları olan butik kafeler, bir veya iki tane motel,iç içe geçmiş çok güzel çiçekler ile bezenmiş evler,dar ve taşlık sokaklar ve her köyde bulunan asırlık çınar ağaçları var.Çok etkileyici görüntüler oluşturuyor. Tüm köyler gezilmeli ve yöresel tatlılarından yenmeli. 



Gökçeada’da 1960 yılında 5487 Rum, 289 Türk Yaşarken.
           Günümüzde yaz kış yaşayan Rum nüfusu 300 kadar olduğu söyleniyor.

           KALEKÖY ( Kastro )



Yıldız Koyu’ndan yukarıya doğru çıkılan köy.Yine arabanınızı köye girmeden park etmenizi tavsiye ederim.
Beş Rum köylerinden biri olan Kaleköy diğer köyler gibi kentsel sit alanı ilan edilmemiş.



  Bir başka özelliği ise Kaleköy’de yaşayan hiç Rum kalmamış.
Hellen öncesi dönemlere ait olduğu düşünülen, Bizans ve Cenevizler zamanında onarılmış ve yenileri eklenmiş kale surlarının kalıntıları mevcut. Gün batımına ayrı güzellik katıyor.



  Gökçeada Türkiye’nin en batı ucu ve güneşin en son battığı yer.Dolayısıyla da güneşin batışının en güzel seyredilecek yeri de Kaleköy'deki kalenin yanı… Muhteşemdi..



     Güneşin batışını seyrederken Poseidon Balıkçısı'nda veya kayalıkların üstünde kendinize yetecek kadar termosunuzda çay veya başka aperatiflerle güneşi batırabilirsiniz.. Tercih sizin.



      Güneşi batırmadan birkaç saat önce Kaleköy'de sokaklarında gezinmek de  çınar altında kahve içmek de çok keyifli.Sabun ve seramik atölyeleri de var.Uğramadan geçmeyin derim.




ZEYTİNLİKÖY (Aya Todri)



  Gökçeada merkezden en yakın olan Rum köyü Zeytinliköy. Köyün yolları çok dar olduğu için arabayı köyün girişinde ücretsiz olan otoparka bıraktık .Sit alanı ilan edilen köyde ,adanın eski kilisesi  olan AGİOS GEORGİOS kilisesi bulunmaktadır.Pazar günleri burada ayin düzenlenir.Aynı zamanda Fener Rum Patriği Bartholomeos’un doğduğu, dedesine ait ev buradadır.




        Adada bulunan okul ise 2013-2014 Öğretim Yılında Özel Gökçeada Rum İlkokulu adıyla dört öğrencisiyle öğretime başlamıştır.




 Zeytinli Köy’ün sokaklarını keşfederken resmini çekmediğimiz taştan ev ve taş döşenmiş sokak kalmadı sanırım …Hepsi çok güzeldi, en çok hoşumuza giden ise evlerden Rumca konuşmalar duymamızdı. 



İşletme sahiplerinin hemen hemen hepsi Rum kökenliydi. Zeytinli Köy'de dibek kahvesi meşhurmuş içtik ve yanında sakız muhallebisini yedik …Biz çok beğendik ,eve gelince birkaç tarif deneyerek aynı lezzeti bulmak için uğraştık. Henüz başaramadık... 

      

           TEPEKÖY (Agridia)




Zeytinli Köy'den sonra Tepe Köy'e gittik.Zaten köyler sırasıyla ilerliyor.Herhalde en yüksek köy burası.tekrardan taş ve dar sokaklarındaki  güzel evleri,kiliseyi  keşfe çıktık; bol bol fotağraf  çektik.
   Bu köyde Panagia ve Agia Maria adıyla bilinen iki kilise mevcut.




       Günümüzde en çok Rum’un yaşadığı köy ve iki adet taverna bulunuyor.
     Köy meydanındaki çay bahçesinde sütlü nüriye tatlımıza benzeyen  Galaktobureko adlı ismini söyleyemediğimiz tatlıyı yedik. Denenmeli,çok güzel bir tatlı.




     Tepeköye-’den çıkarken hemen sola dönerseniz en az bir iki kilometre sonra 600 küsür yaşında olan ağacın güçlü dallarının altında biraz soluklanmak ve ağacın hemen altında tarihi çeşmeden su içmeden dönmeyin derim. 



Biraz ileriye gidince adada olduğumu anladım.Burdan,tepelerden denizin ve Semadirek adasının görüntüsünü görünce... Tepeköy; Rumların, Paskalya bayramları ve Meryem Ana Yortusu için dünyanın birçok yerinden geldikleri ve birbirleriyle hasret giderdikleri köydür.




DEREKÖY ( Skinudi )




 1950 -1960  yıllarda  1950 hanesi ile Türkiye’nin en büyük en kalabalık köyü iken , şu anda tek gezmeye çekinilecek kadar ıssız sokaklarıyla meşhur…En sağlam kalmış çamaşırhane buradaydı. Bulmak kolay olmadı.
   Köyün iki kilisesinden en büyüğü olan ve PANAGİA adıyla anılan kilise bakımlıdır. Kilise 1848 yılında yapılmıştır.
  AGİA MARİA Kilisesi ise Dere Köy'ün en eski kilisesidir.



       Dere Köy’ü sahiplenen özgür gezen keçiler her
 yerdeydiler.



   Günümüzde Rum köylerindeki eski yaşamı canlandırmak isteyen eski ev sahiplerinin çocukları veya torunları  bahaneler bularak adayı ziyaret etmekte ve geçmişi yad etmekteler.






      Dereköy'ün neden bu kadar ıssız olduğunu gezerken çok merak ettik . Öğrendik..


*****27 Mart 1964 yılında kabul edilen Milli Güvenlik kararı sonucunda adanın Türkleştirilme süreci başlar. Bunun sebebi olarak ise Kıbrıs’ta yaşanan Kanlı Noel olayları gösterilir. 1965 yılında Dereköy civarında yarı açık cezaevi kurulur. Adaya mahkumlar getirilir. Adada tarım işleri ile uğraşan mahkumların serbestçe dolaşmalarına izin verilir. 1970 yılına kadar Rumların büyük çoğu adayı terk eder ve adanın ismi Gökçeada olarak değiştirilir.


        


  ESKİ BADEMLİ ( Gliki )


Gene görülmeye değer evleri, Meryemana Kilisesi, çamaşırhanesi, çeşmesi, kahvahanesi, eski okul binası görülmeye değer.

 Ada kökenli Rumların köylerini  Ziyareti için iki bahaneleri var.



Meryem Ana Yortusu (Panagia Yortusu)

Gökçeada’da her yıl 14-16 Ağustos tarihlerinde Rumlar tarafından düzenlenen Meryem Ana Yortusu , adanın en kalabalık olduğu dönemdir. Meryem Ananın ölüm günü olan 15 Ağustos’un anıldığı bu yortuda, Yunanistan ve dünyanın pek çok ülkesinden adalılar , onların çocukları ve torunları toplanmaktadır.
       Ortodoks inanışına göre , azizlerin ölüm günü şenlik gibi anıldığından, yortuda ev sahipliği yapan Tepeköy’de 15 Ağustos’ta köyün meydanına kurulan kazanlarda yemek, tatlı, şarap dağıtılmakta  ve toplu halde yenmektedir. Sabaha kadar sirtaki ve şarkılar ile devam etmektedir.. Seyretmeye gidilmeli..

Paskalya



İlkbaharda kutlanan paskalyada İsa’nın çarmıha gerilişini anmak için, Cuma günü perhizde olan Rum halkı cumartesi gecesine kadar yas tutmakta, gece yarısı mum yakarak İsa’nın dirilişini kutlamaktadır. Paskalya bayramı için boyanmış yumurtalar hazırlanmakta ve olmaz olmazı Paskalya çöreğidir. Pazar günü kilise ayininden sonra kilise bahçesinde tüm katılımcılar ile yemek yenmektedir.  Renkli görüntüler…

       LAZ KOYU


   Her zaman rüzgarlı olan adanın esen rüzgara göre denize girilecek koyları da var. Hepsi birbirinden temiz ve sakin.
Rüzgarlar genellikle kuzeyden poyraz, güneyden lodos şeklinde esmektedir.


 Adada birçok koy var ama biz Dereköy’den çıkınca tabelasını gördük ve yolumuzu Laz Koyu'na çevirdik en az 10 km kadar gidince varabildik . Değerdi.
     Şezlong ve şemsiye var.Yemek yemek için tesisi de var.Adanın hiçbir zaman rüzgar almayan koyuymuş. Bu yüzden de biraz kalabalıktı.

    Gizli Liman

Uğurlu köyüne yakın yeşil ve mavinin güzelliklerini görebileceğimiz bir koy.
Aydıncık (Kefaloz ) Sahili
Aydınlık sahili, iki kilometre uzunluğunda kumlu ve rüzgar sörfü ve kite sörf yapanların gözde yeridir. Sahilde sörf okulu hizmet vermekte , Kamp ve çadır kurma yerleri var .Sörf yapanları izlemek keyifli.

       TUZ GÖLÜ

Aydıncık sahilinin yakınında bulunan tuz gölü , her iki taraftan rüzgarların yığdığı kum seddinin ortasında oluşmuş. Gölün derinliği 1 metre genişliği ise yaklaşık 1 km dir.



   Gölün koyulaşmış çamurunun romatizma, kireçlenme, sedef gibi hastalıklara iyi geldiği söylenmekte. Her zaman Kendini çamura bulayanları görmek mümkün.
     Ayrıca Tuz Gölünün değişik mevsimlerde yaban kazı, yaban ördeği, flamingo gibi kuşlarında görülebileceği… Biz göremedik.

MARMAROS ŞELALESİ


 Dereköy yakınlarında bulunan şelale ormanlık alanda bulunmaktadır. Arabanın gitmediği şelale’ye yürüş yolu fazla ve kapalı olabilir dendiği için gidemedik.. Bir dahaki sefere inşallah...

 KAŞKAVAL BURNU (PEYNİR KAYALIKLARI) 


 Kuzu limanın doğusunda bulunan peynir kayalıklarını karadan görmek mümkün olmadığı için tekne ile denizden görülmektedir. Yıldız koyundaki kayaların yapısında olan peynir kayalıkları görülmeye değer. Maalesef  gitmeye zamanımız yetmedi.

   KENT MÜZESİ


Gökçeada merkezde, eski hamam düzenlenerek kent müzesi haline getirilmiş ..



    Adada yaşamış halkın günlük yaşamından, işlerinden , anılarından hikayeler bulacağınız müzeye ve bahçe içindeki kafesine uğramadan geçmeyin.



Güzel hazırlanmış bir müze.Bize çok şey anlattı.

       GÖKÇEADA MERKEZ



Merkezdeki yeni-eski evleri, yöresel ürünlerini, müzesini , kitapçısını, sepetçisini, balcısını, reçelcierini, sabuncusunu gezilmeden olmuyor.

       Osmanlı döneminden 1800 yıllarında yapılan bir cami, bir çeşme, dört çamaşırhane günümüze ulaşmıştır.



***Merkezde üç tane banka şubesi var. Halkbank, Ziraat Bankası ve İş bankası bulunuyor


      Gökçeada Su Altı Milli Parkı

Türkiye’nin ilk ve tek sualtı parkı olma ünvanına sahip. Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından 1999 yılında park ilan edilen alan, Kaleköy ve Kuzulimanı arasında yer alıyor. Kıyıdan 1 deniz mili uzunluğunda, denizden 200 metre açıklığında bir alanı kapsıyor.



         Gökçeada bir deniz müzesi gibi. Akdeniz ve Karadeniz arasındaki deniz canlılarınını geçiş yolu üzerinde olduğu için ada civarında balık yatakları bulunuyor. Birçok deniz canlısı bölgede üreme ve yumurtlama dönemleri geçiriyor.


Tüdav'dan Açıklama
Adanın deniz ve kara alanı için ön fauna-flora envanteri çıkartılmış olup 180 tür deniz canlısı tespit edilmiştir. Gökçeada sualtı parkına ait kıyı alanında alglerden ve deniz çayırlarından oluşma bir zon bulunmaktadır. Bu zonda yeşil, kahverengi ve kırmızı alg türleri ve posidonya çayırları gözlenir. Daha iç kesimlerde ise kabuklularca zengin bir kuşak yer almaktadır. Fotofil ve kabukluların egemen olduğu zonda, zengin bir pelajik ve bentik balık da topluluğu vardır. 



Bölgede deniz memelilerinden yunuslar ve foklar sıkça gözlenmektedir. Özellikle yunuslar Çanakkale - Gökçeada arasında sefer yapan feribotlara eşlik etmektedir.  Bölgede Mayıs - Haziran aylarında Kaşalot türü balinalara rastlanmaktadır.


SU KAYNAKLARI


Gökçeada içme suyu bakımından kendine yeterli potansiyele sahip adalardan biridir. Adada bulunan çeşmelerden su içilir.




Tatlı su kaynaklarının çokluğu bakımından Ege  Denizi adaları arasında birinci , Dünyada ise dördüncü sırada.



          Adada 4 gölet, bir baraj bulunuyor. Zeytinliköy Barajı adanın içme ve kullanma ihtiyacının karşılamaktadır. Göletlerdeki su ise tarım amaçlı sulama için kullanılmaktadır.



   GÖKÇEADA TARİHİ

Yunan Mitoloji ise ne göre;

  

M.Ö. 1200'lü yıllarda geçtiği varsayılan Troya Savaşı'nı konu alan İlyada Destanı, Homeros tarafından M.Ö. 750'li yıllarda yazılmış. Destanda adı birçok kez geçen İmroz'dan hep kayalık olarak bahsedilir.






       Yunan Mi­to­lo­ji­ine gö­re Gök­çea­da(İm­roz) ve Se­ma­di­rek ada­la­rı ara­sın­da Ak­hil­le­us’un an­ne­si The­tis’in sa­ra­yı, Gök­çea­da ile Boz­caa­da (Te­ne­dos) ada­la­rı ara­sın­da ise Po­sei­don’un ka­nat­lı at­la­rı­nın ahır­la­rı bu­lu­nu­yor.



        Ho­me­ros’a gö­re İm­roz­lu­lar Tro­ya sa­va­şı sı­ra­sın­da Tro­ya­lı­la­rın ya­nın­da yer al­mış­lar. Yu­nan­lı sa­vaş­çı Ac­hil­les ta­ra­fın­dan esir edi­len ve Lim­ni’ye kö­le ola­rak sa­tı­lan Tro­ya Pren­si Lyca­on, İm­roz Kra­lı Eti­on ta­ra­fın­dan bü­yük mik­tar­da pa­ra öde­ne­rek kur­ta­rıl­mış.



    

    Bilinen Tarihi 



   Adada yenibademli bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılardan edinilen bilgiler ; İlk yerleşim tarihinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar gittiği düşünülüyor.
        İlk yerleşenlerin PELASG’lar olduğu kabul ediliyor. M.Ö.512 yılında  ise PERS’lerin egemenliğine giren ada. M.Ö.493 yılında ise Atina’ya bağlanıyor.
  M.Ö.215-168 yılları arasında Atinalılar ile Romalılar arasında süren Makedonya savaşları sonunda Roma İmparatorluğu eline geçiyor.



    Roma İmparatorluğunun 395 yılında doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılınca, Ada Doğu (Bizans) Roma İmparatorluğu sınırları içinde kaldı. Bizans İmparatorluğu’nun zayıf dönemlerinde  Venedik ve Cenevizlerin de hakimiyet kurmuşlardır.



     Bizans’ın 1204’de Latin istilası sırasında Cenevizlerin hakimiyetine giriyor.
  1262 yılında ise Michael Palaeologos İmparatorluğu tarafından idare edilmiştir. 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesi ile Gökçeada’da Bizans güçleri adayı terk ediyorlar.
  
  1455’de Gökçeada’nın sakinleri savaşmadan , Fatih Sultan Mehmet ile görüşerek adanın Osmanlı Hakimiyetinde eski düzeninin sürdürülmesi sağlanıyor.
    1912 ise Balkan harbi yengilisinden sonra  Yunanistan’nın konturoline geçer..1913 tarihli Atina Antlaşması ile Gökçeada ve Bozcaada dışındaki tüm Ege adaları Yunanistana’a veriliyor. Birinci Dünya savaşın’da Yunanistan ada’dan çıkmaz ve İngiliz ,Fransız, Anzak  ile birlikte ada’yı deniz ve hava üssü olarak kullanılır.



    Nihayet Gökçeada, Lozan Barış Antlaşması sonunda 22 Eylül 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Topraklarına katılıyor.




Gökçeada'ya tekrar tekrar gitmek için çok çok bahanelerimiz var.

 Biz çok keyif aldık gezerken 

Sizlere de Pati Pati Geziler Dilerim :)

        









    

     

     
      

2 yorum:

  1. Yine çok güzel bir anlatım ile gökçeadayıda sayende gezdik,yanlız gece kalıp taverna karı görseydiniz,belki bir dahaki sefere,kalemine sağlık

    YanıtlaSil