Antik
adı İmros (imroz) olan Gökçeada’nın , dünyanın
ilk ve tek CİTTASLOW (sakin şehir) ünvanına sahip adası olması bizim için gurur verici.Bunun için bile gidilmeye değer.
Gökçeada ;yüzyıllar öncesine dayanan yerleşim yerleri,
taştan dar sokakları, iç içe geçmiş Rum köylerinin taş evleri, çiçekleri, kiliseleri , kahvehaneleri bazı evlerden gelen Rumca konuşmaları, müzikleri
ve özgür gezen keçileri ile ünlü ve aynı zamanda Türkiye’nin en büyük adası.
290 km2’lik
bir alan kaplayan adanın % 77’si dağlar ile kaplı olmasından dolayı buranın ada olduğunu
hissetmek çok zor . Rum köyleri ise bizim için zamanın durduğu ve bambaşka yüzyılda
olduğumuzu hissettiğimiz yerlerden ...
50-60 yıl öncesinde bu boş sokakları dolduranların günlük konuşmaları, koşuşturmaları nasıldı ? Ne gibi sorunlarla uğraşıyorlardı, korsan baskınlarından korktukları için
tepelere kurdukları köylerine ulaşımı nasıl sağlıyorlardı ? Bunları düşünmeden
geçemedik.
.
İMROZ VE GÖKÇEADA İSMİ NEREDEN GELMİŞ
Antik tarihçi Thoukydides, İmrozluların Atinalı göçmenler soyundan olduklarını ve Hellen
dilini Atinalılar gibi İon lehçesiyle konuştuklarını söyler.
Luwi dilinde " Yüce Ana Tanrıça" anlamına gelen "İmaura" sözcüğünü Hellena ağzında önce İmuros, daha sonra ise İmbros'a dönüştüğü söyleniyor.
İMBROS; Çorak topraklardaki bereket tanrısı anlamına geliyor.
27 Mart 1964 yılında kabul edilen Milli Güvenlik kararı sonucunda adanın Türkleştirilme süreci başlar. Bunun sebebi olarak ise Kıbrıs’ta yaşanan Kanlı Noel olayları gösterilir. 1965 yılında Dereköy civarında yarı açık cezaevi kurulur. Adaya mahkumlar getirilir. Adada tarım işleri ile uğraşan mahkumların serbestçe dolaşmalarına izin verilir. 1970 yılına kadar Rumların büyük çoğu adayı terk eder ve adanın ismi Gökçeada olarak değiştirilir.
GÖKÇEADA’YA NASIL GİDİLİR
Şimdilik sadece iki
yol var.
İkinci yol ise ;
Çanakkale’den , Gökçeada’ya arabalı vapur seferleri var.
****Gökçeada dönüşü için alınan bilet ile aynı gün içinde
Çanakkale Boğazını geçişi için feribota ücret ödemedik. Güzel bir uygulama..
***Tüm köyler ; Geçmiş zamanlar da korsan baskınlarından
,istilalardan, savaşlardan kaçınmak için en yüksek tepelerde. Köy yolları
taştan ve çok dar.Köylerin içi araba ile gezmeye hiç uygun değil. Bunun için hemen hemen tüm
köylerin girişinde ücretsiz otopark mevcut.
GEZİLECEK YERLER
Yıldız koyu
Birinci gün; gündüz 13.00 gibi yıldız koyuna vardık . Çadırımızı kurduk ve
hemen denize girdik. Yıldız koy adanın en güzel koylarından biri.Koyun etrafındaki
kayaların yapısı genç döneme ait
kayaçlardan oluşuyor. Benzersiz jeolojik oluşumlar ve jeomorfolojik yapılar
görülüyor.Tam emin olamasak da bu kayaçlara da peynir kayalıkları deniyor.
Rüzgar adanın dik ve sarp kuzey kıyılarında ilginç şekiller oluşturmuş. Bunlar Kaşkaval Burnu (Peynir Kayalıkları) ve Yıldız Koy’da rastlanıyor. Yıldız Koy’u aynı zamanda Türkiye’nin ilk Sualtı Milli Parkı’dır. Ve Sualtı Milli Parkı'nın sadece bu koyunda denize girilebiliyor.Kaçırmayın derim...
Yıldız Koy'unda yüzmeden, kayalık alanda keçileri takip etmeden(tabii gözlerimizle) dönmek olmaz.
Rüzgar adanın dik ve sarp kuzey kıyılarında ilginç şekiller oluşturmuş. Bunlar Kaşkaval Burnu (Peynir Kayalıkları) ve Yıldız Koy’da rastlanıyor. Yıldız Koy’u aynı zamanda Türkiye’nin ilk Sualtı Milli Parkı’dır. Ve Sualtı Milli Parkı'nın sadece bu koyunda denize girilebiliyor.Kaçırmayın derim...
Yıldız Koy'unda yüzmeden, kayalık alanda keçileri takip etmeden(tabii gözlerimizle) dönmek olmaz.
Gökçeada’nın neresine giderseniz gidin ,en tepelerde,dağlarda, kayalık alanlarda, yol kenarlarında özgür gezen keçiler var.
En dik kayalık yıldız Koy'unda ve keçilerin mekanı olmuş. İzlemesi çok güzeldi.
En dik kayalık yıldız Koy'unda ve keçilerin mekanı olmuş. İzlemesi çok güzeldi.
RUM KÖYLERİ
Rum halkının
yüzyıllardır yaşadığı ada olan Köyler;
Beş tane olan Rum köyleri; Kaleköy, Bademli, Zeytinköy,
Tepeköy, Dereköy ;bu köyler gezilmeden ve görülmeden Gökçeada’nın kültürel ve
sosyal yaşamını anlamak mümkün değil derim.
Geçen yüzyılda
yaşanan göçlerden dolayı ıssız olan köylerde bir kahve, bir kilise, yüzyıllarca
kullanılmış toplu çamaşırhane,okul,
Gökçeada’da 1960 yılında 5487 Rum, 289 Türk Yaşarken.
Günümüzde
yaz kış yaşayan Rum nüfusu 300 kadar olduğu söyleniyor.
Yıldız Koyu’ndan yukarıya doğru çıkılan köy.Yine arabanınızı köye girmeden park etmenizi tavsiye ederim.
ZEYTİNLİKÖY (Aya Todri)
Gökçeada
merkezden en yakın olan Rum köyü Zeytinliköy. Köyün yolları çok dar olduğu için arabayı köyün girişinde ücretsiz olan otoparka bıraktık .Sit alanı ilan edilen köyde ,adanın eski
kilisesi olan AGİOS GEORGİOS kilisesi
bulunmaktadır.Pazar günleri burada ayin düzenlenir.Aynı zamanda Fener Rum Patriği
Bartholomeos’un doğduğu, dedesine ait ev buradadır.
Zeytinli Köy’ün
sokaklarını keşfederken resmini çekmediğimiz taştan ev ve taş döşenmiş sokak
kalmadı sanırım …Hepsi çok güzeldi, en çok hoşumuza giden ise evlerden Rumca
konuşmalar duymamızdı.
İşletme sahiplerinin hemen hemen hepsi Rum kökenliydi. Zeytinli Köy'de dibek kahvesi meşhurmuş içtik ve yanında sakız muhallebisini yedik …Biz çok beğendik ,eve gelince birkaç tarif deneyerek aynı lezzeti bulmak için uğraştık. Henüz başaramadık...
İşletme sahiplerinin hemen hemen hepsi Rum kökenliydi. Zeytinli Köy'de dibek kahvesi meşhurmuş içtik ve yanında sakız muhallebisini yedik …Biz çok beğendik ,eve gelince birkaç tarif deneyerek aynı lezzeti bulmak için uğraştık. Henüz başaramadık...
Zeytinli Köy'den sonra Tepe Köy'e gittik.Zaten köyler sırasıyla ilerliyor.Herhalde en yüksek
köy burası.tekrardan taş ve dar sokaklarındaki güzel evleri,kiliseyi keşfe çıktık; bol bol fotağraf çektik.
Günümüzde en
çok Rum’un yaşadığı köy ve iki adet taverna bulunuyor.
Tepeköye-’den
çıkarken hemen sola dönerseniz en az bir iki kilometre sonra 600 küsür yaşında
olan ağacın güçlü dallarının altında biraz soluklanmak ve ağacın hemen
altında tarihi çeşmeden su içmeden dönmeyin derim.
Biraz ileriye gidince adada olduğumu anladım.Burdan,tepelerden denizin ve Semadirek adasının görüntüsünü görünce... Tepeköy; Rumların, Paskalya bayramları ve Meryem Ana Yortusu için dünyanın birçok yerinden geldikleri ve birbirleriyle hasret giderdikleri köydür.
Biraz ileriye gidince adada olduğumu anladım.Burdan,tepelerden denizin ve Semadirek adasının görüntüsünü görünce... Tepeköy; Rumların, Paskalya bayramları ve Meryem Ana Yortusu için dünyanın birçok yerinden geldikleri ve birbirleriyle hasret giderdikleri köydür.
1950 -1960 yıllarda 1950 hanesi ile Türkiye’nin en büyük en kalabalık
köyü iken , şu anda tek gezmeye çekinilecek kadar ıssız sokaklarıyla meşhur…En sağlam
kalmış çamaşırhane buradaydı. Bulmak kolay olmadı.
Köyün iki
kilisesinden en büyüğü olan ve PANAGİA adıyla anılan kilise bakımlıdır. Kilise
1848 yılında yapılmıştır.
Günümüzde Rum
köylerindeki eski yaşamı canlandırmak isteyen eski ev sahiplerinin çocukları
veya torunları bahaneler bularak adayı ziyaret etmekte ve geçmişi yad etmekteler.
Dereköy'ün neden bu kadar ıssız olduğunu gezerken çok merak ettik . Öğrendik..
*****27 Mart 1964 yılında kabul edilen Milli Güvenlik kararı sonucunda adanın Türkleştirilme süreci başlar. Bunun sebebi olarak ise Kıbrıs’ta yaşanan Kanlı Noel olayları gösterilir. 1965 yılında Dereköy civarında yarı açık cezaevi kurulur. Adaya mahkumlar getirilir. Adada tarım işleri ile uğraşan mahkumların serbestçe dolaşmalarına izin verilir. 1970 yılına kadar Rumların büyük çoğu adayı terk eder ve adanın ismi Gökçeada olarak değiştirilir.
ESKİ BADEMLİ ( Gliki )
Gene görülmeye değer evleri, Meryemana Kilisesi, çamaşırhanesi, çeşmesi, kahvahanesi, eski okul binası görülmeye değer.
Ada kökenli Rumların köylerini Ziyareti için iki bahaneleri var.
Meryem Ana Yortusu (Panagia Yortusu)
Gökçeada’da her yıl 14-16 Ağustos tarihlerinde Rumlar
tarafından düzenlenen Meryem Ana Yortusu , adanın en kalabalık olduğu dönemdir.
Meryem Ananın ölüm günü olan 15 Ağustos’un anıldığı bu yortuda, Yunanistan ve
dünyanın pek çok ülkesinden adalılar , onların çocukları ve torunları toplanmaktadır.
Ortodoks
inanışına göre , azizlerin ölüm günü şenlik gibi anıldığından, yortuda ev
sahipliği yapan Tepeköy’de 15 Ağustos’ta köyün meydanına kurulan kazanlarda
yemek, tatlı, şarap dağıtılmakta ve
toplu halde yenmektedir. Sabaha kadar sirtaki ve şarkılar ile devam
etmektedir.. Seyretmeye gidilmeli..
Paskalya
İlkbaharda kutlanan paskalyada İsa’nın çarmıha gerilişini
anmak için, Cuma günü perhizde olan Rum halkı cumartesi gecesine kadar yas
tutmakta, gece yarısı mum yakarak İsa’nın dirilişini kutlamaktadır. Paskalya
bayramı için boyanmış yumurtalar hazırlanmakta ve olmaz olmazı Paskalya
çöreğidir. Pazar günü kilise ayininden sonra kilise bahçesinde tüm katılımcılar
ile yemek yenmektedir. Renkli
görüntüler…
LAZ KOYU
Her zaman rüzgarlı olan
adanın esen rüzgara göre denize girilecek koyları da var. Hepsi birbirinden temiz
ve sakin.
Rüzgarlar genellikle kuzeyden poyraz, güneyden lodos şeklinde esmektedir.
Adada birçok koy var
ama biz Dereköy’den çıkınca tabelasını gördük ve yolumuzu Laz Koyu'na çevirdik
en az 10 km kadar gidince varabildik . Değerdi.
Şezlong ve şemsiye var.Yemek yemek için tesisi de var.Adanın hiçbir zaman rüzgar almayan koyuymuş. Bu yüzden de biraz kalabalıktı.
Gizli Liman
Uğurlu köyüne yakın yeşil ve mavinin güzelliklerini görebileceğimiz
bir koy.
Aydıncık (Kefaloz ) Sahili
Aydınlık sahili, iki kilometre uzunluğunda kumlu ve rüzgar
sörfü ve kite sörf yapanların gözde yeridir. Sahilde sörf okulu hizmet vermekte
, Kamp ve çadır kurma yerleri var .Sörf yapanları izlemek keyifli.
TUZ GÖLÜ
Gölün koyulaşmış
çamurunun romatizma, kireçlenme, sedef gibi hastalıklara iyi geldiği
söylenmekte. Her zaman Kendini çamura bulayanları görmek mümkün.
Ayrıca Tuz
Gölünün değişik mevsimlerde yaban kazı, yaban ördeği, flamingo gibi kuşlarında
görülebileceği… Biz göremedik.
MARMAROS ŞELALESİ
Dereköy yakınlarında
bulunan şelale ormanlık alanda bulunmaktadır. Arabanın gitmediği şelale’ye
yürüş yolu fazla ve kapalı olabilir dendiği için gidemedik.. Bir dahaki sefere inşallah...
Kuzu limanın
doğusunda bulunan peynir kayalıklarını karadan görmek mümkün olmadığı için
tekne ile denizden görülmektedir. Yıldız koyundaki kayaların yapısında olan
peynir kayalıkları görülmeye değer. Maalesef
gitmeye zamanımız yetmedi.
GÖKÇEADA MERKEZ
Merkezdeki yeni-eski evleri, yöresel ürünlerini, müzesini , kitapçısını, sepetçisini, balcısını, reçelcierini, sabuncusunu gezilmeden olmuyor.
Gökçeada Su Altı Milli Parkı
Türkiye’nin ilk ve tek sualtı parkı olma ünvanına sahip.
Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından 1999 yılında park ilan
edilen alan, Kaleköy ve Kuzulimanı arasında yer alıyor. Kıyıdan 1 deniz mili
uzunluğunda, denizden 200 metre açıklığında bir alanı kapsıyor.
Gökçeada bir
deniz müzesi gibi. Akdeniz ve Karadeniz arasındaki deniz canlılarınını geçiş
yolu üzerinde olduğu için ada civarında balık yatakları bulunuyor. Birçok deniz
canlısı bölgede üreme ve yumurtlama dönemleri geçiriyor.
Adanın deniz ve kara
alanı için ön fauna-flora envanteri çıkartılmış olup 180 tür deniz canlısı
tespit edilmiştir. Gökçeada sualtı parkına ait kıyı alanında alglerden ve deniz
çayırlarından oluşma bir zon bulunmaktadır. Bu zonda yeşil, kahverengi ve kırmızı
alg türleri ve posidonya çayırları gözlenir. Daha iç kesimlerde ise
kabuklularca zengin bir kuşak yer almaktadır. Fotofil ve kabukluların egemen
olduğu zonda, zengin bir pelajik ve bentik balık da topluluğu vardır.
Bölgede deniz memelilerinden yunuslar ve foklar sıkça gözlenmektedir. Özellikle
yunuslar Çanakkale - Gökçeada arasında sefer yapan feribotlara eşlik
etmektedir. Bölgede Mayıs - Haziran aylarında Kaşalot türü balinalara
rastlanmaktadır.
SU KAYNAKLARI
Gökçeada içme suyu bakımından kendine yeterli
potansiyele sahip adalardan biridir. Adada bulunan çeşmelerden su içilir.
Tatlı su kaynaklarının çokluğu bakımından Ege Denizi adaları arasında birinci , Dünyada ise
dördüncü sırada.
Adada
4 gölet, bir baraj bulunuyor. Zeytinliköy Barajı adanın içme ve kullanma
ihtiyacının karşılamaktadır. Göletlerdeki su ise tarım amaçlı sulama için
kullanılmaktadır.
GÖKÇEADA TARİHİ
Yunan Mitoloji ise ne göre;
M.Ö. 1200'lü yıllarda geçtiği varsayılan Troya Savaşı'nı konu alan
İlyada Destanı, Homeros tarafından M.Ö. 750'li yıllarda yazılmış. Destanda adı
birçok kez geçen İmroz'dan hep kayalık olarak bahsedilir.
Yunan Mitolojiine göre Gökçeada(İmroz) ve Semadirek adaları
arasında Akhilleus’un annesi Thetis’in sarayı, Gökçeada ile Bozcaada
(Tenedos) adaları arasında ise Poseidon’un kanatlı atlarının ahırları
bulunuyor.
Homeros’a göre İmrozlular Troya savaşı sırasında Troyalıların
yanında yer almışlar. Yunanlı savaşçı Achilles tarafından esir edilen
ve Limni’ye köle olarak satılan Troya Prensi Lycaon, İmroz Kralı Etion
tarafından büyük miktarda para ödenerek kurtarılmış.
Bilinen Tarihi
Adada yenibademli
bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılardan edinilen bilgiler ; İlk
yerleşim tarihinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar gittiği düşünülüyor.
İlk yerleşenlerin
PELASG’lar olduğu kabul ediliyor. M.Ö.512 yılında ise PERS’lerin egemenliğine giren ada.
M.Ö.493 yılında ise Atina’ya bağlanıyor.
Bizans’ın 1204’de
Latin istilası sırasında Cenevizlerin hakimiyetine giriyor.
1262 yılında ise
Michael Palaeologos İmparatorluğu tarafından idare edilmiştir. 1453 yılında
İstanbul’un fethedilmesi ile Gökçeada’da Bizans güçleri adayı terk ediyorlar.
1455’de Gökçeada’nın
sakinleri savaşmadan , Fatih Sultan Mehmet ile görüşerek adanın Osmanlı
Hakimiyetinde eski düzeninin sürdürülmesi sağlanıyor.
1912 ise Balkan
harbi yengilisinden sonra Yunanistan’nın
konturoline geçer..1913 tarihli Atina Antlaşması ile Gökçeada ve Bozcaada
dışındaki tüm Ege adaları Yunanistana’a veriliyor. Birinci Dünya savaşın’da
Yunanistan ada’dan çıkmaz ve İngiliz ,Fransız, Anzak ile birlikte ada’yı deniz ve hava üssü olarak
kullanılır.
Nihayet Gökçeada,
Lozan Barış Antlaşması sonunda 22 Eylül 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyet
Topraklarına katılıyor.
Gökçeada'ya tekrar tekrar gitmek için çok çok bahanelerimiz var.
Biz çok keyif aldık gezerken
Sizlere de Pati Pati Geziler Dilerim :)
Biz çok keyif aldık gezerken
Sizlere de Pati Pati Geziler Dilerim :)
Yine çok güzel bir anlatım ile gökçeadayıda sayende gezdik,yanlız gece kalıp taverna karı görseydiniz,belki bir dahaki sefere,kalemine sağlık
YanıtlaSilteşekkürler. :)
Sil