16 Ekim 2024 Çarşamba

Published Ekim 16, 2024 by with 0 comment


     SVETİ STEFAN /BULGAR KİLİSESİ / DEMİR                                     KİLİSE


 Fotoğraf çekmeye başladığımdan beri ne zaman Balat’a yolum düşse Bulgar Kilisesi’ne uğramadan, burada fotoğraf çekmeden, bahçesinde zaman geçirmeden ayrılamıyorum.



 Şu anda bile iç tasarımı ve mimari özellikleri ile ziyaretçilerini çok etkiliyor. İlk yapıldığı yıllardaki ziyaretçilerini ve tepkilerini düşünmeden geçemiyorum.


 

     Dünyada bu şekilde yapılmış bina çok az var. Görülmeyi ,iyi bakılmayı kesinlikle hak ediyor.


 

 9 yıl süren restorasyon sonunda 2018 yılında tekrar ziyarete açıldı. Her gün ziyarete açık olmasının yanında girişi de ücretsiz. Tekrar tekrar gidilebilmesinin en büyük sebeplerinden biri diyebilirim.


 

Ben Demir Kilise demeyi seviyorum buraya. Bu kiliseyi 1850’li yıllarda puzzle yaparmış gibi vidalar ile nasıl yapmış olduklarını hala anlayamıyorum.


 

     Bulgar Ortodoks Cemaati’nin ve kilisenin kimliğini bulması, hatta Bulgaristan Devleti’nin temelleri dahi üzerinde bulunduğumuz bu coğrafyada, İstanbul’da ortaya çıkmıştır. Bulgar Kilise tarihinin, ilk papaz evi, ilk matbaası, ilk kilisesi, Eksarhlığın kurulması için ilk mücadelesi, ve kilisenin örgütlenmesi İstanbul’da başlar. Bulgar Ortodoks Cemaati’nin ve hatta Bulgaristan Devleti’nin tarihsel başlangıcı da buradadır.   

 Bojidar Çipof

 


  Kilisenin Mimari Özellikleri

     


Sveti Stefan kilisesi, mimarı açıdan, XIX. yüzyıldaki eklektik anlayışa uygun olarak, neo-barok ve neo-gotik tarz olarak sınıflandırılır. Baştan aşağı demir parçalarından oluştuğundan “Demir Kilise” de denmektedir.    


 

    

Kilisenin içinin tasarımı Rusya’da yapılmıştır. Kutsal simgeleri Moskavada Nikolay Ahapkin tasarlamıştır, ikonları ise Rus ressam Klavdiy Lebedev tasarlamıştır.


 

Kilise bodrum, zemin, galeri katı ve çan kulesinden oluşmaktadır. Altın yaldızlı ve ahşap ikonostasis nişlerinin içinde Aziz Stefan, Aziz Petrus, Vaftizci Yahya, Meryem ve Çocuk İsa, Pantokrator İsa, Aziz Pavlus,Cebrail ikonları bulunur. Tam ortadaki kapının kanatlarının birleştiği noktadaki güvercin Kutsal Ruh’u (Ruh-ül Kudüs) temsil eder. Bu kanatların üzerinde Cebrail ve Meryem’e müjde ikonları yer alır.


 

Kapının üstünde bulunan çerçeve içindeki ikon “Son Akşam Yemeği”dir. Bu, Leonardo Vinci’nin Milano Santa Maria della Grazie Manastırı’nın yemek salonu için yaptığı freskin küçük bir kopyasıdır. Ayrıca, ikonostasisin üst kısmı, baştan sona, İncil’den sahnelerin yer aldığı küçük ikonlarla süslüdür.


 

Giriş tarafından bodrum katına inilebilir. Günümüzde de bu kısım, müze olarak kullanılmakta.


 

  Üst kata çan kulesine çıkmak yasak ama bu kulede Rusya’nın Yaroslav şehrinde tunçtan dökülmüş altı adet çan bulunmaktadır. En büyüğü yaklaşık 444 kg ağırlığındadır. Günümüzde iki çan çalışmaktadır.


 

   Kilisenin bahçesinde ise mermer mezarlar dikkat çeker.


 

En önemlisi ise bir çok kez sürgüne gönderilen Piskopos İlarion Makariopolski’nin mezarıdır. Bulgar Kilisesi’nin Fener Rum Patrikhanesi’nin egemenliğinden kurtulması mücadelesi veren önemli kişilerden biridir. Mezarlardan birinin ayak ucunda, mermerden ince bir sütun göze çarpar. Ahşap olan ilk kilisenin apsisinin yerini gösteren işarettir.


 

Demir kilisenin yapımının temelinde Bulgar halkının  isyanı  ve başkaldırısı  yatar . Kilisenin yapımından önce Bulgar halkının neler yaşadığına biraz değinelim.


 

Kökleri Orta Asya’ya dayanan Bulgarlar, VII.yüzyıldan itibaren Tuna boylarına inerek, Slavların yaşadığı bölgeyi ele geçirirler. Zamanla Slavlaşırlar.


 

*** 864 yılında, Selanik  Piskoposu Kirillos kardeşi Methodios’un  ikna çalışmaları sonucu Hıristiyanlığı kabul ederek, Konstantinopolis Patriği’nin nüfusu altına girmelerine rağmen Bizans İmparatorluğu ile savaş halinde olmalarına engel olmaz.


 

*** 1014 yılına kadar kadar Bizans İmparatorluğu’u ile devamlı savaş halinde iken II.Basileios, Bulgarları  yenilgiye uğratırken de esirlerin gözlerine mil çekerek kör ettirir ve Bulgar Çar’ı Samuel’e yollar. Çar Samuel yenilgiye dayamayıp ölünce Bulgar Devleti yıkılmış olur.


 

*** Bulgar çarlığı toparlanmaya başlayınca bu sefer Osmanlı Devleti tarafından tekrardan çarlık yıkılır. Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girer. Yaklaşık beş asır Osmanlı Devletine bağlı kalan Bulgarlar, kilise olarak Fener Patrikhanesine bağlı kalırlar.


 

*** XVIII. Yüzyıldan itibaren, milliyetçilik ve özgürlük akımları Bulgar halkını da etkilemiştir. Özgür bir devlet ve Fener Patrikhanesine bağlı olmayan bir kilise kurmak istemeleri de bu dönemde başlar.


 

***İstanbul’da yaşayan Bulgarlar, Ortodoks kiliselerinde yapılan ayinlerin Rumca yapıldığından  bir şey anlamadıklarını ve kendi dillerinde ayin yapmak istediklerini dile getirirler.


 

*** Bu istekleri üzerine uzun ve bir o kadar da yorucu olan yola çıkarlar.

----Sarayda söz sahibi olan aynı zamanda Osmanlı imparatorluğu’nun Padişahı olan Abdülmecid’e yakınlığı ile bilinen Bulgar Stefan Bogorid (Osmanlı tarihinde ;Stefonaki paşa ya da Aleko Paşa diye bilinir) 18 Eylül 1848’de Padişaha mektup yazdı ve İstanbul’da yaşayan Bulgar Cemaati’ne mahsus bir papaz evi kurulması için müsaade istedi.


 

----Stefan Bogoridi’nin mektubuna, 23 Eylül 1849 tarihli Padişah Abdülmecid iradesi ile izin verildi.


 

----Bogoridi, şu anda üzerinde Demir Kilise’nin bulunduğu, kendi mülkü olan ev ve arsasını papaz evinin yapımı için bağışlar.


 

----9 Ekim 1849’da papaz evi ya da küçük kilise denilen ibadethane tamamlandı.


 

----23 Ekim 1849’da yapılan bir törenle Arhidyakon Stefan (Aziz Stefon) adı ile tasdik edildi.


 

----Kiliseye hemen bir mütevelli heyeti (yönetim kurulu) seçildi.


 

----Yönetim kurulu bir süre sonra kilisenin karşısına “metoh” olarak adlandırılan binayı inşa ettirmek için Padişahtan izin aldılar.

 


Metoh; 1950

----Bina üzerinde bugün de görülebilen, binanın üst kısmını kaplayan Slavca bir yazı ile padişaha teşekkür vardır.


 

----1856 yılında Rumlar ile Bulgarların arası iyice açıldı.


 

----2 Şubat 1856 günü Fener Patrikhanesi kiliselerde Bulgarca ayin ve öğretim yapılmasını yasaklamıştır.


 

----Bizantis Gazetesi 2 ve 8 mart 1857 tarihli nüshalarında tanrıya ibadet için tek dilin Rum(Yunan) dili olduğunu  ve buna karşı gelenin halkı isyana teşvik ettikleri yazar.


 

----Bulgarların Fener Patrikhanesinin idaresinden kesinlikle ayrılma eğilime girmeleri üzerine büyük bir kilise inşa etmek için hazırlıklar yapılır ve saraya başvurulur.


 

----13 Eylül 1858’de Osmanlı İmparatorluğu’nun Padişahı Abdülmecid tarafından verilen bir ferman ile kilise inşaatı için izin verilir.


 

----25 Ekim 1859 yılında yapılan törenlerle bugünkü Demir Kilise’nin bulunduğu yere temel atıldı.


 

----Törene Fener, Kudüs, İskenderiye ve Antakya Patrikleri de katılmışlardır.


 

-----Bir süre sonra zemin sağlam olmadığı ve kaydığı ortaya çıktı ve inşaat işi durduruldu.


 

----Yüzlerce adet çam ve meşe kazık zemine çakılarak sağlamlaştırma yoluna gidilir fakat sonuç olumlu olmaz.


 

----Bu durum Rum Patrikhanesi’nin işine gelmiş ve baskıları daha da artırılmıştır.


 

----Bulgarlar kendilerine lider ararken Rumlar tarafından ezilmiş. Böylece Aynarozda hapse atılmış eziyet görmüş bir din adamını kendilerine önder görmeye başladılar.


 

----Bu kişi metropolit İlarion Makariopolski idir.

----3 Nisan 1860’da yapılan paskalya ayini esnasında Rum Patriğinin adı anılmaz ancak sultanın ve diğer bütün Bulgar piskoposların adları anılır. Ve bu hareketi ile Fener Rum Patrikhanesi’ni artık tanımadığını ilan etti.


 

----İstanbul’da bulunan Bulgarlara ait 33 esnaf loncası da binlerce imzalı mazbatayı saraya yolladılar ve böylece Sultan Abdülmecid’i haberdar ettiler ve Padişaha bağlıklarını sundular.


 

----1869 yılına gelindiğinde; bu çok uzayan mücadeleden ve kilise savaşlarından artık rahatsızlık duyan Ali Paşa meseleyi ele aldı ve önemli bir adım atmaya karar verdi. Rum ve Bulgarlardan itibarlı kişileri bir araya getiren bir komisyon kurdu.


 

----Ortaya çıkan mazbatanın maddelerine Patrikhane’nin itirazlarına rağmen 5 Mart 1870’de  bu mazbata sultana sunuldu.

----Sultan Abdülaziz’de 6 Mart 1870 yılında Bulgarlara müstakil bir kilise kurulmasını, ve buranın ruhani ve idari açıdan patrikhaneden ayrılmasını kabul etti.


 

----11 Mart 1870 yılında 11 maddeden oluşan “Bulgar Eksarhlığı Fermanı“ kabul edildi.

---Fener Rum Patrikhanesi de 5 Nisan 1870’de bir mazbata ile Bulgar Eksarhlığı’nın kurulmasına karşı çıktı ve uzun süren yazışmalar böylece başladı.


 

----Sultan Abdülaziz’in izniyle 6 Mart 1872’de Vidon Metropoliti Antim Efendi ilk Bulgar Eksarhı olarak seçildi.

----Bütün illerde bulunan Bulgarlar sultana şükranlarını bildiren telgraflar yolladılar.


 

----Rum Dini Meclisi 10-24 ve 28 Eylül 1872 tarihlerinde yaptıkları üç oturum neticesinde, padişahın fermanına rağmen tüm Bulgarları dinden aforoz ettiler.

----1877’de Rusya’nın Osmanlı’ya savaş ilan etmesi Eksarh Antim’in gözden düşmesine neden oldu.


 

----6 Mayıs 1877’de yapılan seçimle ikinci Eksarh olarak sarayın itimat ettiği Loveç Metropoliti Yosif Eksarh olarak seçildi ve kendisine Birinci Rütbe Mecidi Nişanı verildi.

----1877’de Bulgar Prensliği kuruldu.


 

----1878 yılında yarım kalan kilisenin bitirilmesi için girişimler tekrar başladı.

----Eksarh I.Yosif, 20 Mayıs 1889 yılında saraya tekrar müracaata bulunarak kilisenin yapımına devam edilmesi için gereken izni aldı.

----İzin alan Bulgarlar bu kilisenin inşası için bir proje yarışması açtılar. Yarışmayı Ermeni mimar Hovsep Aznavur, ihaleyi de Avusturyalı Rudolf Waagner şirketi kazanır.


 

----Kilisenin inşası 1.5 yıl sürer. Kilisenin bütün dış cephesi, yan duvarları, pencere kenarları, merdivenleri, kabartmaları, çan kulesi  yani hemen hemen her şeyi demirdendir, bu yüzden de kilise Demir Kilise olarak ünlenir.

----500 ton ağırlığında olan kilisenin malzemesi ufak gemilerle İstanbul’a getirilir. Brezilya’da yetişen ve suyun içinde yaşayan ağaçlardan yapılmış 325 kazık Haliç’e çakılır. Komple demirden oluşan parçalar, vidalarla deniz üzerindeki ağaçların üzerine monte edilerek kilise kurulur. İstanbul’da kurulan ilk prefabrik yapı olma özelliğini taşır. Kurulumun 3 hafta değil 1-1,5 yıl kadar sürdüğü bilinir.


 

----Sveti Stefan kilisesinin açılışı 20 Eylül 1898 tarihinde olmuştur.

----Rusya, kiliseye tunçtan dökülmüş altı adet çan hediye etmiştir. İkisi günümüzde kullanılmaktadır.

 


Bulgar Eksarhhanesi (metoh)

Bulgarların “metoh” dedikleri yapı kesme taştan inşa edilmiş, kilisenin karşısında bulunan binadır. Dış cephede saçakların altındaki yazıda binanın ne zaman, nasıl ve kimler tarafından yaptırıldığı yazılmaktadır. Üç katlı olan, 1850 yılında yapılmış , ve 95 yıl boyunca Bulgar Ortodoks Cemaati’ne hizmet vermiş bu bina günümüzde harap durumdadır.


 

   1857’de bu binanın bir kısmına Aziz Kirillos ve Methodios adına bir okul kurulur. İstanbulda kurulan ilk Bulgar okuludur. Zamanla cemaatin azalması ile okul da kapanır. Ancak Bulgarca gazete, yine buradaki matbaada basılır.

 1872 yılında Bulgar Kilisesi Patrikhane tarafından aforoz edilir.

1878’de özerk Bulgar Prensliği kurulur.

1913 yılında ise Eksarhhane, İstanbul’da bir vekillik bırakarak Sofya’ya taşınır.

1945 yılında ise Sofya Eksarhhanesi ve Fener Patrikhanesi barışır.

Sofyadaki Eksarhhane, Bulgar Patrikhanesi halini alıp manevi açıdan Fener Patrikhanesine bağlanır.

İstanbuldaki vekillik de kapatılır.


 

 

BULGAR KİLİSESİNİ GEZERKEN  ve BURANIN TARİHİNİ ARAŞTIRIRKEN ÇOK KEYİF ALDIM, SİZLERE DE PATİ PATİ GEZİLER DİLERİM :)

 

KAYNAKÇA

***FENER-BALAT-AYVANSARAY kitabı- AHMET FAİK ÖZBİLGE

*** İSTANBUL HAKKINDA HER ŞEY    Kitabı SAFFET EMRE TONGUÇ

*** DEMİR  KİLİSE  Yayınından  FATİH Yeditepe- PROF.DR. ÖNDER KÜÇÜKERMAN-- --DR.JÜLİDE EDİRNE

***ŞANTİYE DERGİSİ---DEMİR KİLİSE HAKKINDA HER ŞEY

***Bojidar Çipof , Aralık 2013, PATRİKHANE İLE MÜCADELEM 

Yukarıdaki yazarların kitaplarından çok yararlandım, her birine emekleri için çok teşekkür ederim.

     Demir kilisenin veya Bulgar cemaatinin yüzyıllara yayılan mücadelesini daha ayrıntılı okumak isteyenlere bu kitapları tavsiye ederim.

 

 



0 comments:

Yorum Gönder